“Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.”[1] “Bi tenê helmgiri, azadgiriye nişan nade/ Yalnızca nefes almak, özgür olduğunu gös...
“Bi tenê helmgiri, azadgiriye nişan nade/ Yalnızca nefes almak, özgür olduğunu göstermez,” diyen Johann Wolfgang von Goethe sonuna kadar haklıdır; hele içinden geçtiğimiz kesitte!
George Orwell’in, “İki kere ikinin dört ettiğini söyleyebilmektir. Eğer buna izin verilirse, gerisi kendiliğinden gelir,”[2] diye betimlediği özgürlük, geçtiğimiz zorlu kesitte, “Hiçbir zaman dayanaklı değildir, her zaman tehdit altındadır. Mutlak belirlilik her zaman özgürlük yoksunluğudur,” notunu düşen Theodor Wiesengrund Adorno hepimizi uyarır.
Çünkü, “İnsanlar özgür olarak doğar, ama her yerde zincire vurulmuş olarak yaşarlar,” demişti Jean Jacques Rousseau çok önceleri! Anımsayan var mı?
* * * * *
Kim ne derse desin, en küçük özgürlükten vazgeçmek, özgürlüğün tamamına ihanetken; her şey, Jean Paul Sartre’ın, “İnsanın özgürlüğü, kendisine yapılanlara karşı takındığı tavırda gizlidir”; Albert Camus’nün, “Her özgürlüğün ucunda bir yargı vardır; işte özgürlüğün son derece ağır bir yük olması bundandır”;[3] Bertolt Brecht’in, “Özgür değildir gereksinilen kimse,” saptamalarındaki üzeredir.
Voltaire’in, “Söylediklerini onaylamıyorum, fakat ölümüne de olsa, hakkını savunacağım,” sözleriyle vurguladığı özgürlük yaşamın aslî hedefiyken, onsuz hiçbir şeyin anlamı yoktur; olamaz da.
* * * * *
Özgürlük, elbette, zorunlulukları kavrayabilmektir.[4] Bir de Özdemir Asaf’ın deyimiyle, “Varlığı kaybedilince anlaşılan”dır.
Evet, kaybedilinceye kadar değeri anlaşılmayan; kaybedilince de kolay kazanılamayan özgürlük, insan olmanın ve kalmanın “olmazsa olmaz”larından birisidir.
Jean-Jacques Rousseau için insanın özgürlüğü; istediği her şeyi yapabilmesinde değil, istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmamasındayken; Euripides de bir kişinin düşüncesini açıklayamamasını kölelik olarak nitelendirir.
Tam da bunun için “Özgürlük, yalnızca ve daima farklı düşünenlerindir,” der Rosa Luxemburg.
* * * * *
Kaybedilecek hiçbir şeyimiz kalmadığında, gerçek anlamda özgürüzdür. İnsan kaybedeceği bir şey olmadığında özgürdür, sistemin kölesi olmaktan çıkar.
Özgürlüğün en büyük düşmanı, hâlinden memnun kölelerken; nihai kertede insan(lık)ın iki şeye hakkı vardır: Biri özgürlük, diğeri kölelik (ölüm)…
Emek isteyen özgürlük, insan(olan)ın uğruna ölümü göze aldığıdır.
* * * * *
Fichte’ye göre “Özgürlük, gerçekleştirilmesi gerekli bir ödevdir. Her eylem bir özgürlüğü gerçekleştirme çabasıdır. İnsanın bir şeyler yapması, özgürlüğünü gerçekleştirmesi demektir. Ne türlü olursa olsun, bir şey yapabiliyor muyum? Öyleyse özgürüm,”[5] diyebilmekken; 16 Ağustos 1839 tarihli mektubunda da Fyodor Dostoyevski, “Tek amacım var; özgür olmak. Onun için her şeyi feda ediyorum,” diye ekler.
Gerçek özgürlük, fedakârlığı ve acı çekmeyi gerektirir. Çoğu insan özgürlüğü istediğini zannederken; sadece yetinmekle yetinip, baskılara, otoriteye karşı başkaldırmayarak, zorbalığın bir parçası hâline gelir...
Bir kısıtlama ya da etki altında kalmadan düşünme, isteme, sahip olma, davranma durumu olarak özgürlük talebi, özgür olunamayan ortamlarda söz konusuyken; özgürlük kısıtlandıkça, insan(lık)ın asi tarafı ortaya çıkar; itirazı/ isyanı besler.
* * * * *
Epiktetos için özgürlük, her şeyi yapma hakkına sahip olmak ya da her istediğini yapmak değil, elindeki gücün sınırını iyi bilip onunla gerçekten yapılabilecek her şeyi yapabilmektir.
Yani o, televizyonun karşısına geçip programdan programa atlayarak, saatlerce “dinlenmek”, “hoş vakit geçirmek” değildir. Aptalca bir bağımlılık, özgürlük değildir çünkü. Özgürlük, iki televizyon programı arasında, balık lokantasıyla kebapçı arasında, entel barla türkü bar arasında, tekel 2000’le Marlboro Light arasında, iki otomobil markası veya hazır giyim mağazası arasında yapılan bir seçim de değildir. Özgürlük, insanî dünyayı var edenlerin insanlar olduğu bilinciyle, bu dünyanın sorunlarını tükenmez bir çabayla anlamaya ve çözmeye uğraşmaktır. İnsanın her şeyi yapmaya muktedir olduğunun, ama tam da bu nedenle insanın her şeyi yapmaması gerektiğinin bilincinde olmaktır. Özgürlük salt bir sınırsızlık değil, aynı zamanda bir öz-sınırlamadır.
* * * * *
Abraham Lincoln’ün sözleriyle özgürlük, “Hepimiz özgürlükten yana olduğumuzu ilan ediyoruz; aynı sözcüğü kullanıyoruz, ama aynı şeyi kastetmiyoruz. Bazıları için özgürlük, canının çektiği şeyi yapmak, emeğinin ürününü dilediği gibi kullanmaktır. Buna karşılık, başkaları için aynı sözcük, bazı insanların başkalarına istediklerini yapmaları, başkalarının emeklerinin ürününü diledikleri gibi kullanmaları anlamına gelebilir. Burada, yalnızca farklı değil, uyuşmaz iki şeye aynı ad verilmekte, özgürlük denilmektedir. Bunun sonucu, bu şeylerin her birine, iki ayrı taraf, iki farklı ve bağdaştırılamaz ad vermekte, özgürlük ve zulüm demektedirler. Çoban koyunu boğazlamak üzere olan kurdu kovalar; koyun kurtarıcısı olduğu için çobana teşekkür eder; oysa kurt, aynı hareketinden dolayı çobanı özgürlüğün yıkıcısı diye lanetler. Açıkçası, koyun ile kurt, özgürlük sözcüğünün tanımı üzerinde anlaşamıyorlar”ken; özgürlüğün ne olduğunu anlayabilmek için Ursula K. le Guin’in ‘Mülksüzler’inden şunu aktarabilirim:
“Burada devletlerden ve silahlarından, zenginlerden ve yalanlarından, yoksullardan ve sefaletlerinden başka bir şey yok. Burada doğru hareket etmenin, temiz bir yürekle hareket etmenin yolu yok. İçine kâr, zarar korkusu ve güç isteği girmeden yapabileceğiniz bir şey de yok.
Hanginizin diğerine ‘üstün’ olduğunu bilmeden ya da kanıtlamadan bir başkasına ‘günaydın’ diyemezsiniz. Diğer insanlara kardeş gibi davranamazsınız, onları aldatmanız ya da kullanmanız, onlara emretmeniz ya da itaat etmeniz gerek. Başka birine dokunamazsınız, yine de sizi yalnız bırakmazlar.
Özgürlük yok.”[6]
Gerçekten de “Devlet varken özgürlük yoktur; özgürlük hüküm süreceği zaman devlet olmayacaktır,” diyen Vladimir İlyiç Lenin, bu konuda hepimizi şöyle uyarır: “… ‘Özgürlük” gösterişli bir kelimedir, fakat özgür ticaret adı altında, en acımasız savaşlar gerçekleşmiştir. “Özgür iş” adı altında, köpek gibi çalışanlar soyulmuştur.”
* * * * *
Herkes için geçerli bir özgürlük tanımı yapmak, özgürlüğü anlamsızlaştıracağı için özgürlüğün doğasına aykırıdır.
* * * * *
Ve nihayet, “ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına/ bir cigara atmışsak denize/ sabaha kadar yandı durdu,” diyen Cemal Süreya’nın eklediği üzere, “özgürlüğün geldiği gün/ o gün ölmek yasak”ken; yüzünü güneşe dönmektir özgürlük, rüzgâra karşı durmaktır, tüm renkleri sevmektir, engellere karşı koymaktır, mücadele etmektir.
Özgür değilseniz, bir hiçsiniz.
“Özgürce” kölesiniz; kölelik hakkımızı kullanıyorsunuz!
Özgür değilsiniz. Sadece, esaret zincirleriniz uzun.
Özgür değilsiniz!
Özgür olmak bedel ödemeyi gerektirir çünkü!
Özgür değilsiniz!
Yaşamlarınıza kölesiniz!
* * * * *
Evet Bertolt Brecht’in, “özgürlük neye yarar,/ yaşarsa bir arada/ özgürlerle tutsaklar?” sorusuna muhatap olan özgürlük; Nikos Kazancakis’in, “hiç birşey ummuyorum,/ hiçbir şeyden korkmuyorum/ ben özgürüm...” yanıtındaki gülümsemedir Toprak Tılıç’ın dizelerindeki üzere:
“Ağlama.
Yüreğine saplansa da soğuk çelik,
Teninde süzülse de son damla kan,
Ağlama!
Bir tebessüm utandırabilir belki onları.
Evet, gülümse…
Öyle bir gülümse ki, etini delen çelik de titresin utançtan.
Ya da, bir şarkı söyle son kez,
Son notan çınlasın kulaklarında.
Ne olursa olsun ağlama, tamam mı?
Gözyaşları kazanamaz bir savaşı.”
10 Nisan 2017 10:03:02, Ankara.
N O T L A R
[*] Güney Dergisi, No:81, Temmuz-Ağustos-Eylül 2017…
[1] Halil Cibran, “Çocuklar”.
[2] George Orwell, 1984, çev: Celal Üster, Can Yay., 2015.
[3] Albert Camus, Düşüş, Çev: Hüseyin Demirhan, Can Yay., 2000.
[4] “Özgürlük, zorunluluğun kavranmasıdır. Zorunluluk, ancak kavranılmadığı ölçüde kördür.” (Friedrich Engels.)
[5] Orhan Hançerlioğlu, Düşünce Tarihi, Cilt:3 (Özgürlük Düşüncesi), Remzi Yay., 2016, s.95.
[6] Ursula K. le Guin, Mülksüzler, Çev: Levent Mollamustafaoğlu, Metis Yay., 2000.
Yorumlar