“Yüreğin soğuksa, güneş de ısıtamaz.” [1] Papa Benediktus’tan (ya da önceki Papa II. Jean Paul’den) sonra Vatikan’da ikamet eden Pap...
“Yüreğin soğuksa,
güneş de ısıtamaz.”[1]
Papa Benediktus’tan (ya da önceki Papa II. Jean Paul’den) sonra Vatikan’da ikamet eden Papa Francesco, “iyi” Papa mı?
Kanımca değil. Papalık kurumunun “iyi”si olmaz/ olamaz. Çünkü orası Vatikan’dır…
Tam da bu noktada Mohandas Karamchand Gandhi’nin, “Çoğunluğun onayı yanlışı doğru yapmaz,” saptamasının altını çizerek, Immanuel Wallerstein’ın, “Katolik olmayanlar kimin Papa olacağını umursamalı mı? Elbette,”[2] saptamasını paylaşmadığımızı belirtelim.
Vatikan, yani Papalık kurumu, “Duymak istemeyen kadar kötü sağır yoktur,” diyen İtalyan atasözünün işaret ettiği gerçek temelinde ve Paulo Freire’nin, “Ezilenler, durumlarının nedenlerinin farkına varmadıkça, sömürülmelerini kaderci bir şekilde ‘kabul’ ederler,”[3] saptaması eşliğinde irdelenmelidir.
Yani aslî olan, öne çıkarılmak istenene feda edilmemelidir…
ASLÎ OLAN
Hıristiyanlığın Katolik mezhebinin devleti Vatikan yeni devlet başkanını seçti. Josef Ratzinger’in istifasından sonra, dünyanın bu en küçük ülkesinin (nüfusu sadece 993 kişi) devlet başkanlığına ilk kez Avrupa dışından; Arjantinli, faşist darbecilerin işbirlikçisi Jorge Mario Bergoglio seçildi. İlk kez Avrupa dışından bir papa seçilmesi elbette dikkate değer…
1999’da Venezüella’dan başlayan halkçı hükümetler dalgası sadece sermayeyi, emperyalistleri değil aynı zamanda Katolik kilisesini de tedirgin ediyor.
Nasıl ki, Polonyalı Papa II. Jean Paul’e Doğu Bloku’na karşı mücadele misyonu biçildiyse Arjantinli Francesco I’e de kıta genelinde yoksulluk sorununu işleyen sola karşı mücadele misyonu biçilmiş görünüyor.
Ne de olsa yeni papanın Arjantin sermayesine ve cuntacı generallere hizmette yeteri kadar tecrübesi bulunuyor. Ne var ki, Latin Amerika’da geniş kitlelerin boş lafa karnı tok. 5 Mart 2013’de kaybettiğimiz Chávez’in açtığı yol, “yoksulluk edebiyatı” yapan Francesco I’in misyonunun boşa çıkacağını şimdiden gösteriyor.
Yeni Papa Francesco’nun, Cizvit oluşu kimileri için önemli. İlk kez bir Cizvit papa oldu. Burada, Cizvit Tarikatı’na kısaca eğilmek yararlı olabilir. Tarikatın kurucusu, Latince adıyla Ignatius of Loyola (Baskçası Inigo Loiolakoa) 1491-1556 yılları arasında yaşıyor.
Pamplona Savaşı’nda oldukça ağır yaralanıyor ve köyü Loyola’ya, aile evine -sonradan kilise olacak- çekiliyor ve Cizvit Tarikatı’nı (Society of Jesus) kurarak “kendini Tanrı’ya adıyor”. Çalışma ve yaşam biçimi, Franciskan Tarikatı’nın kurucusu Francis’e büyük benzerlikler gösteriyor. Bilgiye önem veriyor, kurduğu okullarda dönemin en iyi hocaları görev görüyor ve 90 dolayında dil ve lehçede (Çince ve çeşitli Kızılderili dillerinde bile) eğitim veriliyor.
Cizvitler, misyonerliğe yenilikler getiriyor ve Hıristiyanlığın -sonradan Katolikliğin- “küreselleşmesine” önemli katkılarda bulunuyorlar. Cizvit misyonerleri gittikleri ülkelerde yerel halka başarıyla uyum sağlıyorlar ve misyonlarını böylelikle en iyi şekilde yerine getirdiklerine inanıyorlar. Yeni Papa hem Cizvit, hem de Hıristiyanlığın, yoksullara yönelik en önemli tarikatının kurucusu olan Francesco’nun adını ilk kez alan bir papa. Avrupa medyasında yapılan yorumlarda, İtalyan göçmeni bir aileden gelen Buenos Airesli Papa’nın özellikle pedofili konusunda kan kaybına uğrayan Katolik Kilisesi’ne yoksulların desteğini almada önemli yararlar sağlayabileceği belirtiliyor.
Ucuz uçuş yapan “low cost havayollarına” göndermeyle “low cost papa/ ekonomik sınıf papa” sıfatını kazanan I. Francesco, tarih sahnesinde yer alırken unutulmaması gereken şeyler var! Mesela “Yeni Papa’nın Arjantin’deki ‘Kirli Savaş’ dönemine ilişkin geçmişini Ernestro Semán’ın ortaya çıkardı”ğı gibi…
Bu, esasa ilişkin, yani aslî gerçeği gözden kaçırırsanız; “tevazu”, “sadelik” nişanı olarak I. Francesco adını alan Papa Jorge Mario Bergoglio’yu kavrayamazsınız…
Bu “yenilikçi zarf”ı bir yana bırakıp “mazrufa” baktığımızda çok muhafazakâr bir içerikle karşılaşıyoruz: Eşcinsel evlilikler, kürtaj gibi polemik yaratan konularda Bergoglio’nun duruşu önceki papalardan ayrışmıyor. Vatikan uzmanları, Bergoglio’nun doktrinde, selefi olan muhafazakâr papa Ratzinger’in devamcısı olacağını söylüyor.
Tıpkı Tomasi di Lampedusa’nın dediği gibi...
“Leopar” isimli unutulmaz romanında statükoculuğun felsefesini; “Her şeyi, aslında her şeyin olduğu gibi kalması amacıyla değiştirmek” diye ifade eder ya Lampedusa...
Vatikan da Bergoglio ile her şeyi değiştiriyormuş gibi yapıp statükoyu olabildiğince korumaya çalışacaktır.
Kolay mı? Bugün dünyada yaşayan yaklaşık her altı insandan biri Katoliktir. Katolikliğin merkezi ise bağımsız bir devlet olan Roma’daki Vatikan’dır. Bir anlamda Katoliklerin dinsel “devlet başkanı”(!), papalık kurumu önemlidir.
XIX. yüzyılda İtalya’dan göçmüş bir aileden gelen Kardinal Bergoglio’nun babası demiryolcu, annesi ev hanımı idi. Kendisi kimya mühendisliği eğitimi gördü. Geçirdiği hastalık sonrasında iltihaplanan bir ciğeri alındı. Bu olaydan sonra papaz olmaya karar verdi.
Arjantinli insan hakları savunucusu olan bir avukat, Bergoglio’yu 1976 yılında bir Cizvit papazının kaçırılarak işkenceyle öldürülmesi olayında askerlere yardım ettiği suçlaması ile dava etmişti. Hakkında yazılan bir kitapta ise “faşist Arjantin diktasına” yardım ettiği vurgulanmıştı. Cizvit papazı ve Amerika’dan seçilen ilk papa olarak Bergoglio’nun, ülkesinde gösterişten uzak bir yaşam sürdüğü, kiliseye ve çeşitli etkinliklere makam arabası yerine otobüsle gidip geldiği, yoksullara yardımda öne çıktığı bildiriliyor. Aşırı zenginliğin, toplumun yapısında yarattığı büyük boşluğu “ahlâksızlık, adil olmayan bir durum olarak” tanımladığı anımsatılıyor.
Hatırlanacağı üzere Alman kökenli Papa XVI. Benedict yüzyıllar sonra istifa eden ikinci papa olmuştu. İstifasında Vatikan içinde din adamlarının “eşcinsellik ve çocuklara taciz” olaylarına ilişkin raporun ve Vatikan Bankası’nda “kara para aklamaları” gibi suçlamaların etkisi olduğu söyleniyor. Sekiz yıl görev yapan XVI. Benedict, Vatikan Bankası’nın başına bir Alman soylusunu getirmişti. Bu olaylar dünya basınına “VatiLeaks (Vatikan sızıntıları)” olarak yansımıştı.
2005 seçiminde Bergoglio, kendisine oy verilmemesini istediği hâlde, XVI. Benedict’ten sonra ikinci olmuştu. Şimdi, Papa 1. Francesco’nun bu suçlamaların çözümünde nasıl etki yaratacağı merak ediliyor. Vatikan’ın “bakanlar kurulu” niteliğindeki “Curia”nın oluşumuna etki gücü bu düşüncelerin ilk ipuçlarını verecektir.
İlginç olan, yeni papa kendi isteği ile “yaşlılığını” gerekçe göstererek Arjantin kilisesinin başından 28 Şubat 2013’de ayrılmıştı. Şimdi böylesine bir gerekçeye sahip kişinin bu sorumlulukları nasıl yükleneceği soruluyor.
Bu seçimin ABD ve kapitalizm düşmanı, Latin dünyasında “yoksullar” arasında devrim yaratan Venezüella Cumhurbaşkanı Hugo Chávez’in ölümünden hemen sonraya rast gelmesi ilgi çekicidir. “Yoksullara yardımla” tanınan yeni papanın “yoksulların Aziz’i Francis’inin adını almasının bir rastlantı olamayacağına” inanılıyor.
Güney Amerika’da Chávez’in boşalttığı “siyasal düşüncenin” yerine 1. Francesco’nun “dinsel söylemlerinin” geçeceği, böylece ABD düşmanlığının temizlenmesi yolunda önemli adımlar atılacağı ve bu nedenle 76 yaşındaki 1. Francesco’nun “geçici” görevinin gerçekte Güney Amerika’ya yönelik olacağı düşünülebilir.
Bu seçim konusunda ilk tepki ABD Başkanı Barack Husein Obama’dan “Tarihsel bir gün. Yeni papa yoksulların savunucusu olacaktır,” açıklamasıyla gelmesi de ayrıca düşündürücüdür.
“YENİ(LİKÇİ)” SÖYLEM
“Yeni” Papa’nın “yeni(likçi)” söylemi egemen(lik)lerin en büyük sermayesi olarak sunulmaktadır.
i) Almanya’da kilisenin parasıyla yaptırdığı 31 milyon Euroluk lüks konut nedeniyle tepki çeken Katolik Psikopos’un görevi askıya alındı. Kararı, bizzat Papa Francesco verdi. Psikopos, kilisenin parasıyla kendisi için yaptırdığı 31 milyon Euroluk konut ve lüks harcamaları nedeniyle tepkilerin odağındaydı…[4]
ii) Papa Francesco başladığında “derin Vatikan” denen, başbakan yetkisine sahip Kardinal Bertone’yi tasfiye etti. Vatikan’ın “iki numaralı” koltuğunda 31 Ağustos 2013’de değişiklik yapıldı. 2006’dan beri Vatikan Devlet Sekreterliği (Başbakan) görevini yürüten Kardinal Tarcisio Bertone’nin istifa ettiği, yerine İtalyan başpiskopos Pietro Parolin’in getirildiği açıklandı. Papa Francesco’nun istifayı kabul ettiği belirtildi. 2002-2009 yıllarında da Devletlerarası İlişkiler Bakanlığı’nda bakan yardımcısı olan, Venezüella’nın Papalık Elçisi Parolin, görevine 15 Ekim 2013’de başlayacak. 58 yaşındaki Parolin’in pedofil rahipler ve yolsuzluklarla zor günler geçiren Vatikan’daki reformlara yardımcı olacağı söyleniyor…[5]
iii) 7 Eylül 2013 günü Suriye, Ortadoğu ve dünya barışı için oruç tutan Papa Francesco, 8 Eylül 2013 tarihli pazar duasında ise silah tüccarlarını hedefine koydu. Suriye’de kimyasal silah kullanımını kınayan ve 100 bine yakın Katolik ile birlikte barış için dua eden Papa, geleneksel Angelus Duası’nda şunları söyledi: “Bu savaşlar, sorunları çözmenin savaşı mı, yoksa silahlarını satmak isteyen tüccarların savaşı mı? Kardeş katline ve bunu gerçekleştirmek için kullanılan yalanlara; şiddetin her türlüsüne, silahların yayılmasına ve yasadışı silah ticaretine karşı çıkın. Bunlar, barış ve kamu yararının dışındaki çıkarları izlemeden, hep birlikte ve kararlılıkla mücadele edilmesi gereken düşmanlardır”…[6]
iv) Güçsüz ve yoksullar başta olmak üzere Tanrı’nın yarattığı tüm insanları şefkatle kucaklaması gerektiğini belirten Papa Francesco, “Tanrı’nın yarattığı kâinat, çevre ve insanlığın korunması’ mesajını verdi: “Gerçek güç hizmettir, emektir. Şefkat ve iyilikten kopmayın. Bugün bu kadar karanlığın arasında umut ışığı görmeye ve başkalarına umut veren kadın ve erkekler olmaya ihtiyacımız var. Tanrı’nın yarattığı her erkek ve kadının korunmasına, umudun ufkunun genişletilmesine ve ışığın kara bulutlar ardından süzülmesine izin vermeliyiz,”[7] dedi…
v) Papa Francesco, Katolik kilisesinin inancı gösteren “dar görüşlü kurallara” fazlaca takılıp kaldığını, bunun yerine kürtaj, eşcinsellik, doğum kontrolü gibi konular konuşulurken din adamlarının kınayıcı bir üslup yerine şefkatli bir konuşmayı tercih etmesi gerektiğini söyledi. Yine 16 ülkede Cizvit dergilerinde yayımlanan söyleşisinde Papa “Yeni bir denge bulmamız gerekir, yoksa kilisenin ahlâk temeli, kâğıttan ev gibi yıkılır,” dedi[8] ve ekledi: “Eşcinsellere kapımız açık olmalı”[9]…
vi) Papa Francesco ‘La Republica’ kurucularından Eugenio Scalfari’ye yazdığı açık mektupta, inançsızların vicdanlarını takip ettikleri sürece Tanrı tarafından affedileceklerini belirtti. Vatikan muhabirlerinden Robert Mickens, Papa’nın bu açıklamasının Katolik Kilisesi’nin köhne imajını değiştirmek istemesinin bir kanıtı olarak görülebileceğini söyledi. Selefi Papa XVI. Benedict’in sahip olduğu tutucu imajı Papa Francesco’nun yıkmak istediğini belirten Mickens, “Francesco hâlen muhafazakâr ancak bu açıklamaları dünyayla kurmak istediği anlayışlı bir diyaloğun göstergesi,” dedi…[10]
vii) Katolik dünyasının ruhani lideri Papa Francesco, 19 Mart 2013 günü Vatikan’da yapılan resmi papalık ayininden sonra 20 Mart 2013’de ikinci kez biraraya geldiği Fener Patriği Bartholomeos’a “Kardeşim” diye hitap etti…[11]
viii) 29 Mart 2013’de Paskalya yortusu öncesinde yapılan ayin ve törenlerde Papa Francesco, başta Müslümanlar olmak üzere tüm dünyaya dostluk mesajı verdi…[12]
ix) “Yeni Papa I. Francesco, Fellini’nin filmlerini sevdiğini açıkladı”… [13]
Özü biçime kurban edenler için ne kadar “şaşırtıcı”(!?) değil mi?
Ama kazın ayağı hiç de öyle değil. Çünkü “yeni”nin eski(meyen) şeceresi herkesin bilgisi dahilinde…
“YENİ”NİN ESKİ(MEYEN) ŞECERESİ
Evet bilmeyen, görmeyen yok: Francesco; papalık balkonuna çıktığı andan itibaren, olağanüstü bir “iletişimci” olduğunu kanıtladı. Gaflarıyla ünlü selefi Papa Benediktus, benzerine az rastlanan bir halkla ilişkiler badiresiydi. Ağzını açarken yaptığı İslâm karşıtı konuşmalarla aldığı yoğun tepkiler hâlâ hatırlarda... Benediktus’tan önceki Papa II. Jean Paul gerçi, “pi-ar” sanatının pirini bilirdi. Ama o da aşırı şovmendi!
Francesco, kendisini hiç zorlamadan, insanlarla haşır neşir olabilen çok doğal bir iletişimci! “Aziz Petrus” katedralinin balkonundan alçakgönüllü hatırşinaslıkla dile getirilen bir “iyi akşamlar”/ “günaydın” dileği, İtalyan halkının birkaç günde hemen “Papa işte budur!” demesine yetti.
Faşist geçmişe aldıran pek yok… Papanın, Vatikan’ın gösteriş sembollerini dışlayan bir sadelik içinde yaşaması; lüks Mercedes’ler yerine minibüslere iltifat etmesi, korumaları by-pass’layıp halkı kucaklaması, papalık ismi olarak; “fakirler ve doğanın koruyucu azizi” bilinen Aziz Francis’in adını alması, İtalyanların gönlüne giden yolu kısalttı.
Kimilerince faşist Arjantin cuntasına zamanında omuz vermekle suçlanan papanın, geçmiş günahları orada burada yazılıp çizilse de, kimse artık 30 yıl öncesinin bilançolarıyla pek meşgul değil.
Seküler Avrupa’yı “yeniden Hıristiyanlaştırmak” kaygısıyla, Katolikliğin güçlü olduğu Güney Amerika’dan bilhassa seçilip Vatikan’ın başına getirilen papanın, ilk önceliği “Katolikliği yeniden yaymak misyonu” şeklinde belirleniyor.
Eski Kıta’dan vaktiyle “yeni dünya”ya gidip Latin Amerika’yı “Hıristiyanlaştıran” Cizvitler gibi; Katolik kilisesinin bu ilk Cizvit papası bu kez “yeni dünya”dan gelip “Eski Kıta”yı Hıristiyanlaştırmayı misyon ediniyor.
Bir kere daha tekrarlayalım: 76 yaşındaki yeni papa, 1998 yılında Buenos Aires başpikoposu seçilmiş, 2001 yılında ise kardinalliğe yükselmişti. Bir İtalyan demiryolu işçisinin beş çocuğundan biri olarak Buenos Aires’te dünyaya gelen Bergoglio, kiliseye 1958’te katılmıştı. Felsefe, psikoloji ve edebiyat eğitimi alan Bergoglio, 1969’da papaz olmuştu. Papa I. Francesco, Arjantin’de işine otobüsle gitmesiyle ve yemeklerini yapmasıyla da tanınıyor. Papa I. Francesco daha önce basına mesafeli tutumu ve röportaj vermeyi kabul etmemesiyle de ünlü.
Yeni papa ülkesi Arjantin’de hükümetin 2010 yılında eşcinsellerin evliliğine izin veren yasa tasarısına karşı yürüttüğü güçlü muhalefetle de tanınıyor. 22 Temmuz 2010’dan itibaren eşcinsel evliliklerin serbest olduğu Arjantin’de Bergoglio’nun çıkışları Devlet Başkanı Cristina Fernandez de Kirchner tarafından “Ortaçağın engizisyon mahkemelerini hatırlatıyor” şeklinde eleştirilmişti.
Kürtaj ve ötenazi haklarına da karşı olan Bergoglio’nun, 1976’da darbeyle ülkenin başına geçen Jorge Rafael Videla rejimiyle olan yakın ilişkileri son günlerde sıkça dile getirilmekte.. Bergoglio, 2005 yılında, 1976’da cuntanın 2 rahibi kaçırmasına yardımcı olmakla suçlanmıştı.
Papa Francesco’nun 70’lerin sonundaki cunta iktidarı esnasında sol eğilimli bazı rahipleri korumadığı ve hatta kaçırılıp işkence gören iki rahibi tabiri caizse aslanların ağzına attığı ileri sürülüyor.
Kaçırılan rahiplerden biri 2000 senesinde ölmüş ve ölene kadar da yeni Papa’yı suçlamaya devam etmiş. Kız kardeşi mücadelesine hâlâ devam ediyor. Diğer rahip ise bugün Almanya’da bir manastırda inzivaya çekilmiş ve konunun kendi açısından kapandığını söylüyor.
Askeri dönemi yargılayan mahkemeler Papa Francesco’yu tanık olarak dinlemek istediklerinde bu talepleri iki defa reddedilmiş…
Arjantin Katolik Kilisesi ise cunta döneminde generallerle yaptığı işbirliğinin ve sessizliğinin ağır suçluluğu altında. 2000’li yıllarda kilisenin iki defa af dilemesi dahi bu suçluluğu pek azaltmışa benzemiyor.
Cinsellik, kürtaj, doğum kontrolü, eşcinsel evlilik konularında muhafazakâr görüşleriyle tanınan yeni papa 2010’da eşcinsellerin evlat edinmesini çocuklara karşı ayrımcılık olarak nitelemiş, Arjantin Devlet Başkanı Cristina Fernandez Kirchner bu sözlere sert tepki göstermişti.
Bergoglio’nun papa seçilmesinin, Arjantin’de yeni başlayan “Akbaba Operasyonu” davasıyla ilgili olduğu, seçilmesinde ABD’nin etkisi bulunduğu da savunuluyor. 70 ve 80’li yıllarda Latin Amerika’daki ABD destekli diktatörlüklerin koordineli olarak yürüttükleri “Akbaba Operasyonu” ile on binlerce muhalif kaçırılmış, işkence görmüş ve öldürülmüştü. Operasyon çerçevesinde binlerce muhalif, uçaklardan okyanusa atılarak katledilmişti.
Arjantin ve bütün Latin Amerika’da kamuoyu üzerinde büyük etkisi olan Katolik Kilisesi’nin başına Arjantinli bir papanın getirilmesinin, 5 Mart 2013’de başlayan davada yargılananların alacağı cezaları etkileyeceği öne sürülüyor. Yeni papa, 2 Nisan 2012’de Falkland Savaşı’nın başlamasının 30. yıldönümündeki ayinde de, İngiltere’yi Falkland Adaları’nı işgal etmekle suçlayarak dikkatleri üzerine çekmişti. Bergoglio ayinde, İngiltere’ye karşı “vatan savunması” savaşında ölenler için dua etmişti.
Özetin özeti: Yeni Papa’nın Arjantin’de 1970’lerin ortasında darbeci askerleri desteklediği ve insan hakları ihlâllerine karıştığı iddiası ise Vatikan tarafından reddedilip, sözcü, bunları, ‘Kilise düşmanı solcuların karalama kampanyası” diye nitelese de; Papa Bergoglio’nun 30 bini aşkın insanın kurban gittiği kirli savaşta cunta ile ilişkileri hâlâ tartışılıyor ve daha tartışılacak gibi duruyor…
“VATİKAN” MI?!
“Vatikan” deyince bundan daha doğal ne olabilir ki?
Papa XVI. Benediktus’un Katolik dünyasını şaşkınlığa uğratan istifasından sonra I. Francesco adıyla papa seçilen Arjantinli Jorge Mario Bergoglio’nun Arjantin cuntasıyla ilişkilerinin ortaya çıkması, Vatikan’ın papa seçiminde pek de dikkatli davranmadığı konusundaki inanışa haklılık kazandırıyor. Sadece ruhani değil, “beşeri” dünyayı da zaman zaman yönlendiren Vatikan’ın, Soğuk Savaş döneminde bir Polonyalıyı (II. John Paul), şimdi de Vatikan karşıtlığının yaygın olduğu bilinen Latin Amerika’dan bir Arjantinliyi papa olarak seçmesi, dünya politikasında dengelere pek bir dikkat ettiğini gösteriyor.
Ama aynı dikkati seçtiği papaların kişiliği konusunda göstermediği de bir gerçek. Öyle figürler var ki papa seçilenler arasında, hayrete düşmemek elde değil. Belki de en masumu herhâlde şu XXIII. Johannes olmalı. Gençliğinde korsanlık yapmış, ardından kardinal olmuş bir din adamı bu. Korsanlık günlerinden “kankası” da kendisi gibi din adamı olan Cenovalı başpiskopos Paolo Fregoso.
Katoliklerin evlenme yasağını papa desteklemez de kim destekler? Papa II. Pius bu nedenle tuhaf bir papaydı. Bekâr kalma zorunluluğunun kaldırılmasını savunuyordu ki, pek hoştur bu. Kendisini dünyevi zevklere, özellikle şehvete kaptıranlar da yok değil. 31 Ekim 1501’de, Valentino Dükü, hem de Vatikan’da, bir seks partisi düzenler. Partinin onur konuğu Papa VI. Alexander’dır. Elli fahişe vardır bu partide. En çok fahişeyle olan erkeklere hediyeler bile verilir. Partinin Vatikan’da yapılması zaten rezalettir ama gerçekleştirildiği salon ondan da beterdir. Sala Regia, yani Kardinaller Meclisi toplantısının yapıldığı salondur burası. “Onur Konuğu” VI. Alexander, pek de öyle onurdan nasibini almış biri değildi. Kız kardeşleriyle de kızlarıyla da düzenli olarak cinsel ilişkiye girdiğini bilmeyen yoktur.
Papa III. Paul, iyi miydi kötü müydü söylemek zor ama oğlunun, Fano piskoposuna tecavüz etmesine ses çıkarmaması kişiliği konusunda bir ipucu olabilir. 1510 yılının papasına artık ne denir bilmiyorum. Ruhani işlerden fırsat bulup genelev açtırmasına hâlâ akıl sır erdirilememiştir çünkü.
Sergius III, 7 yıl yaptığı papalığına o kadar kötülüğü nasıl sığdırdı bunu da anlamak kolay değil. Sevgilisi de olan bu papa, kendisinden önceki papayı öldürmesiyle tanınıyor.
Olup olabilecek en tuhaf papaya gelelim. VIII. Boniface. Berbat bir adamdı. Dinler tarihinde yerini aldığı gibi büyük Dante’nin İlahi Komedyası’nda da hak ettiği yeri almıştır. Kötülüklerini geçelim. Bu papa, bir “ateist”ti. Daha ne olsun? Bu nedenle günümüz Vatikan’ının seçimleri o kadar da korkunç gelmesin hiçbirimize... [14]
Bu konuda örnek çok…
Vatikan, bir mafya liderini para karşılığında bazilikaya gömmeyi kabul ettiği iddiası ile çalkalanıyor. İtalya’nın ünlü çetesi Magliana’nın lideri Enrico De Pedis’in karısının, Vatikan’a kocasının St. Apollianre Bazilakası’na gömülmesi karşılığında 1 milyar liret (1 milyon TL’den fazla) teklif ettiği iddia edildi. Vatikan’dan adı açıklanmayan bir yetkili İtalya’nın resmi haber ajansı ANSA’ya, dönemin Roma Piskopos Vekili Kardinal Ugo Poletti’nin her ne kadar başta gönülsüz olsa da “bu büyük meblağ karşısında teklife rıza gösterdiğini” ve De Pedis’in 1990’da ölümünün ardından kardinal ve papazların yanına gömüldüğünü anlattı. Paranın da Vatikan’ın işleri ve bazilikanın restorasyonu için kullanıldığı öne sürüldü.[15]
Kolay mı?
Vatikan Bankası mali cenneti yeryüzünde kurmaya aday. Dünyanın en gizli bankası... Karapara aklamaktan Nazi’lerin kanlı altınlarını saklamaya mafya cinayetlerine karışmaktan, hayali kredilere teminat mektubu vermeye kadar birçok ‘kirli’ işle adı anılan tek bir banka var ki o da Vatikan Bankası. Aslında Diyanet İşleri Enstitüsü, ya da kısa adıyla IOR, bizim bildiğimiz adıyla Vatikan Bankası, papalığın finanse edilmesi için kuruldu. Ama kurulduğu yıl 1942’den bugüne adının karışmadığı skandal kalmadı.
Bankanın müşterileri din görevlileri, memurlar, diplomatlar ve cemaatler. Kredi verme yetkisi yok, sadece müşterilerinin hesaplarını tutuyor. Kuruluşu 71 yıl önce ama tarihi 1887’ye dayanıyor. Katolik Kilisesi papaya fon arayışları için Din İşleri Dairesi’ni kuruyor. Bu dairenin ilk ve en büyük destekçisi ise yabancı değil: İtalya’nın faşist diktatörü Benito Mussolini. Bu fon büyüyor ve 1942 yılında tam da savaşının ortasında Diyanet İşleri Enstitüsü olarak bankalaşıyor. Banka savaştan sonra bir İsviçre bankasında bulunan Nazi altınlarının sahibi olmakla suçlandı. İddialara göre Hırvatistan’daki Nazi yanlısı Ustaşi rejiminin yüz milyonlarca dolar değerinde altının İsviçre bankaları ve Vatikan aracılığıyla aklandı. Bankanın 1997’ye kadar geçerli olan koruma ve hesap vermeme sözleşmesi açılan davaların 2000’li yıllara kadar uzanmasına neden oldu. Hakkında yüzlerce dava açıldı.
1960’larda ise bankanın ismi en büyük eroin ticaretini yürüten ünlü ABD mafya ailesi İtalyan Gambinolarla anıldı. Uyuşturucu ticaretinden gelen paranın aklanması için görevlendirilen Michele Sindona aynı zamanda Vatikan Bankası’nın da finansman danışmanıydı. Milyonlarca dolarlık uyuşturcu parası hiçbir bilgiyi paylaşmayan ve özgürce yatırım yapabilen Vatikan Bankası’nda aklandı.
70’lerin sonunda ise bu kez İtalyan mafyası devreye girdi. Gladyo üyesi Roberto Calvi’nin sahip olduğu İtalya’nın en büyük bankası Banco Ambrosiano ile ilgili sıkıntılar Vatikan Bankası’na ulaşmıştı. Calvi’nin bankasında kayıp olan 1.3 milyar dolar Vatikan Bankası hesaplarında çıktı. Bu süreç soruşturmayı yürüten İtalyan yetkililer için ise ölümlü olmuştu. Bir çok mafyatik cinayetle faili meçhuller türedi. Banco Ambrosiano 3.8 milyar dolarla battı ve Calvi Londra’ya kaçtı. Ancak sonu tam mafyaya yaraşır şekilde oldu. Baba filmi serisinin üçüncü bölümüne de ilham veren ve Tanrı’nın Bankeri adıyla bilinen Calvi Londra’da bir köprüde asılmış olarak bulundu.
90’lı yıllarda artık Vatikan Bankası servetinin büyük kısmını ABD Merkez Bankası’nda tutarken, Shell, General Motors, Bethlehem Steel, General Electric gibi büyük şirketlerde de 10 milyar doları bulan hissenin sahibi hâline geldi.
1997’de banka finansal kapalılığını yumuşattı ancak hâlen daha mevduat sahiplerine ve yatırım işlemlerine karşı bilgi vermekten uzaktı. Avrupa Birliği’nin finansal denetiminden ise kaçınıyordu.
2009’da yeni bir skandal patlak verdi. Sorun yine karapara aklanmasıydı. İtalya Mali İstihbarat Kurumu (UIF), IOR’un Unicredit üzerinden 180 milyon euro karapara akladığı iddiasıyla 2009’da inceleme başlattı. Roma Savcılığı ise IOR Başkanı Tedeschi ile diğer 4 yönetici hakkında soruşturma açtı. Tedeschi istifa etti, soruşturma sonrasında 23 milyon euronun aklandığı ortaya çıkarıldı.
Vatikan Bankası, şu an Avrupa Birliği karaparayla mücadele kurumu olan MONEYVAL ile işbirliği içinde. Skandallar sonrası Finansal Bilgi Kurumu’nu kurdu. Ancak hâlen daha mevduatlarla ve işlemlerle ilgili bilgiler verilmiyor. Vatikan’da ATM’ler de Ocak 2013’ten sonra çalışmadı. Vatikan buna çözümü Avrupa finansal birliğine üye olmayan bir İsviçre bankasıyla anlaşarak aştı. Şu an sadece nakit kullanma sorunu aşıldı. Ancak yeni dönemde Avrupa maliyesinin gözü daima Vatikan’ın üzerinde olacak.[16]
KRONOLOJİ
| |
1887
|
Roma Katolik Kilisesi papa için fon bulabilmek için Din İşleri Dairesi’ni kurdu.
|
1929
|
Fon’a en büyük katkıyı İtalyan Faşist Diktatör Benito Mussolini sağladı.
|
1942
|
Vatikan Bankası, 1942 yılında Papa Pius XII tarafından kuruldu.
|
1946
|
Vatikan Bankası Naziler için para aklama ve Nazi altınlarını İsviçre’de saklamayla suçlandı.
|
1968
|
İtalyan mafya ailesi Gambino’nun eroin paralarını aklamakla suçlandı.
|
1978
|
Gladyo Üyesi Roberto Calvi’nin bankası Banco Ambrosiana ile ilgili soruşturma başladı.
|
1979-1982
|
Banco Ambrosiana soruşturmasını yürüten bir çok yetkili ve banka çalışanı mafyatik cinayetlere uğradı.
|
1980
|
Banco Ambrosiana’da kayıp olan 1.3 milyar dolar Vatikan Bankası’nda çıktı.
|
1982
|
Banco Ambrosiana batar. Londra’ya kaçan ‘God’s Banker’ Tanrı’nın Bankeri adı verilen Calvi bir köprünün altında asılı bulundu.
|
1983
|
Vatikan Bankası Banco Ambrosiano çöküşünün ardından mevduat sahiplerine 250 milyon doları ödedi.
|
1990
|
Vatikan Bankası’nın dünyanın dev şirketlerine 10 milyar doların üstünde yatırım yaptığı ortaya çıktı.
|
2009
|
IOR İtalyan Mali İstihbarat Birimi tarafından soruşturma altına alındı. 180 milyon euroluk kara para aklama suçlaması oldu.
|
2010
|
23 milyon euronun aklandığı tespit edilir, bankanın finansal denetime girmesi istendi ve banka MONEYVAL’a tabi oldu.
|
2012
|
Vatikan Bankası Başkanı Ettore Gotti Tedeschi görevinden ayrıldı, ama soruşturma sürecekti.
|
2013
|
Vatikan Bankası’nın atm’leri kapatıldı, bundan böyle Vatikan’da sadece nakit para geçecekti.
|
Nihayet Papa Francesco, 16 Mart 2013’de Vatikan’da gazetecileri kabul etti. Francesco, konuşmasına “Fakirler için fakir bir kilise istiyorum. Kilise, hakikâti, iyiliği ve insanın içindeki güzelliği aktarmak için var” diye devam etti. Vatikan’ın sekiz milyar doları olduğundan ise hiç söz etmedi…
Evet, ‘NBC’, “fakir bir kilise” istediğini açıklayan Papa Francesco’nun yönettiği Vatikan’ın maddi gücünü ve insan kaynaklarını ele aldı.
i) Kurumun değerinin “Vatileaks” ile üzerlerindeki sır perdesinin kalkmasının ardından bulunan 33 bin banka hesabıyla 8 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor.
ii) Vatikan 2011’de 12.4 milyon dolar kâr etti.
iii) Vatikan’da ruhban sınıfına bağlı olmayan ama Kilise’ye hizmet eden 1.900 kişi çalışıyor.
iv) Sadece Papa’nın yanında içlerinde kardinal ve başpiskoposların da olduğu farklı etnik kökenlere sahip 2 bin 800 kişi görev alıyor.
* Her gün 200 kişi Papa’yı görmek için bulunduğu ofisin koridorundan geçiyor.
* Her yıl 5 milyon insan Katolik inancının merkezini görmek için buraya akın ediyor.[17]
Bu kadar yeter değil mi?
SKANDAL(LAR)
Kimbilir, belki de birkaç not daha eklemek gerek!
Mesela Katolik Kilisesi’nde taciz skandalları Papa Francesco döneminde de devam ediyor. Vatikan’ın Dominik Cumhuriyeti’ndeki dini elçisi 65 yaşındaki Başpiskopos Josef Wesolowski, çocuk tacizi suçlamalarından dolayı görevinden alındı.
Dominik Cumhuriyeti basını, 21 Ağustos 2013’de görevinden alındığı açıklanan din adamının para karşılığı çocuklarla cinsel ilişkiye girdiğini açıkladı. Bu skandal, yeni Papa’nın göreve gelişinden beri başa çıkması gereken ilk taciz skandalı oldu. Daha önceki papalar döneminde de birçok ülkede taciz-tecavüz skandalları patlak vermişti.[18]
Devam edelim: İrlanda’nın yanı sıra Almanya, Hollanda ve Avusturya’da kiliselere bağlı okullarda geçmişte çocuklara şiddet ve cinsel tacizde bulunulduğuna ilişkin suçlamalar ortaya döküldü.
Kiliselere bağlı bazı yatılı okullarda küçük yaştaki öğrencilere özellikle 1970 ve 1980’lerde bizzat eğitimciler tarafından cinsel tacizde bulunulduğunun ortaya çıkmasıyla patlak veren skandal, Avrupa’ya yayılma eğilimi gösteriyor. Federal Almanya’daki Katolik Kilisesi yönetimi olayların araştırılacağı yolunda açıklamalar yaparken Hollanda ve Avusturya’da da benzer nitelikteki olaylarla ilgili ihbarlar dikkat çekti. Batı Avrupa’da kilisenin itibarının ağır yaralar alması birçok çevrede kaygıyla izlenirken gözler Vatikan’a çevrildi.
Yıllarca gizli kaldıktan sonra bir anda gündeme getirilen ve hızla yayılan taciz olaylarının gölgesi, Papalık kurumuna kadar ulaştı. Alman Papa XVI. Benediktus’un ağabeyi Georg Ratzinger, Regensburg’da Katolik Kilisesi’ne ait bir okulda koroyu yönetirken yaşanan olaylarla ilgili olarak, çocukların dövüldüğünü ayrıca kendisinin de bir tokat attığını itiraf ederken “cinsel tacizlerden hiç haberi olmadığını” ileri sürdü. 86 yaşındaki din adamı ve eğitimci, 70’lerin sonuna kadar bu tür olaylar yaşandığını kabul etti.
Almanya ve komşularında neredeyse her gün kiliselere bağlı yatılı okullarda okuyanlardan birinin daha, yıllar önce yaşanan bu tür olaylarla ilgili yeni ihbarlarda bulunduğu gözleniyor. Hollanda’da toplanan Piskoposlar Konferansı’nda, kiliseye ait okullarda yaşananlarla ilgili ihbarların, geniş bir araştırmayı zorunlu kıldığına dikkat çekildi. Piskoposlar, acılarını paylaştığı kurbanlardan özür diledi.
Hollanda’da bu tür olaylarla ilgili olarak kurulan Yardım ve Hukuk adlı örgüte birkaç günde 200’e yakın kurbanın başvuruda bulunduğu açıklandı. Avusturya’da da Katolik Kilisesi yatılı okullarda yaşanan cinsel taciz iddiaları karşısında zor durumda kaldı. Bu arada, Vatikan Sözcüsü Frederico Lombardi, bu tür olayların Katolik Kilisesi ile sınırlandırılmasına karşı çıktı. Lombardi, çocuklara cinsel tacizin başka kurumlarda çok daha yaygın olduğunu belirterek, “Avusturya’da kilise bünyesinde 17 olay saptanırken dışarıda da 510 benzer olay yaşanmıştır” dedi. Vatikan sözcüsü, yine de kutsal bir görev ifa eden din görevlilerinin çocukları cinsel bir nesne olarak kullanmasının, “Kilisenin eğitici ve ahlâki sorumluluğu göz önünde tutulursa, özellikle kötü” olduğunu belirtti.
2009 yılında İrlanda hükümetinin hazırladığı rapor, “1975-2004 arasında, bazı din adamlarının 300’ü aşkın çocuğa şiddet ve cinsel tacizde bulunduğunu, şikâyetlerin kilise yetkililerince örtbas edildiğini” ortaya koymuştu.[19]
Hollanda’da kiliseye bağlı kurumların çocuk tacizi olaylarıyla bağlantılarına yönelik araştırma yapan komisyonun 2011 tarihli raporuna göre, 1945-2010 yılları arasında çoğu yatılı Katolik okullarda yaklaşık 20 bin çocuk din görevlilerinin tecavüzü, cinsel saldırısına uğrarken on binlercesi de tacizle yüz yüze kaldı. Komisyonun 11 Mart 2013 günü açıklanan ve kız çocuklarının durumunun ele alındığı raporuna göre, kurbanlardan yüzde 40’ı din adamlarının tecavüzüne uğradıklarını anlattı. Tecavüze uğrayan çocukların, evli olmadan hamile kalan gençlerin, çoğu zaman rahibeler tarafından yönetilen evlerde şiddetli psikolojik tacize uğradıkları da kaydedildi.[20]
Nihayet ABD’de bir avukatın iki genç kızın Minnesota eyaletinde bir papaz tarafından taciz edildiğini ortaya çıkaran mahkeme tutanaklarını 5 Nisan 2010 günü kamuoyuna açıklaması, Vatikan’ı sarsan taciz skandallarına bir yenisini ekledi.
Mahkeme tutanaklarına göre, Papaz Joseph Jeyapaul (55) 2004 yılında geçici olarak tayin edildiği Minnesota’da iki genç kızı sistematik olarak taciz etti. Papazın genç kızlardan birine “Bana dokunmazsan günaha girersin” dediği de tutanaklarda yer aldı.
Jeyapaul daha sonra Katolik Kilisesi’ne bağlı okullarda görev yapmak için anavatanı Hindistan’a atandı. Bunun üzerine durumdan haberdar olan Minnesota Piskoposu Victor Balke, Vatikan’a bir mektup yazarak Jeyapaul’ün Hindistan’daki kilise cemaatindeki çocuklara ve kadınlara “ciddi bir risk” oluşturabileceği uyarısında bulundu.
Balke, Vatikan’dan papazı ABD’ye geri göndererek yargılanmasının yolunu açmasını istedi. Vatikan ise talebi reddederek papazın görevinde kalmasını sağladı. Avukat Jeffrey Anderson yaptığı açıklamada, “Papazın çocukları taciz ettiğini piskopos ve Vatikan biliyordu. Bunu saygınlıklarının zedelenmemesi için bir sır olarak sakladılar,” dedi.[21]
Nihayet Katolik Kilisesi içindeki cinsel taciz skandallarının ucu Papa XVI. Benedictus’a kadar ulaştı. Papa’nın başpiskopos olduğu dönemde, tacizle suçlanan bir papazın görevde kalmasına izin verdiği ve papazlardan cinsel taciz vakalarının gizli tutulmasını istediği öne sürülüyor.
‘Süddeutsche Zeitung’un haberine göre, 1980’de Essen kentinde görev yaparken 11 yaşındaki bir erkek çocuğu oral sekse zorlamakla suçlanan bir papaz, o dönem Münih Başpiskoposu olan Papa’nın izniyle Münih’e gönderildi. Münih Başpiskoposluğu, ismi yalnızca “H” olarak açıklanan bu papazın göreve dönmesine ve yine çocuklarla çalışmasına izin verdi. Papaz H, adının yeniden cinsel taciz iddialarına karışması üzerine 1985’te görevden uzaklaştırıldı. 1986 yılında da çocuklara cinsel tacizden suçlu bulundu. Ancak gazete, papazın çocuklarla çalışmaya devam etmesine izin verenin Papa olduğuna dair bir kanıt olmadığını belirtti.
Münih Başpiskoposluğu ise, Papaz H’nin görevde kalmasına izin verenin daha alt düzeydeki bir yetkili olduğunu bildirdi.[22]
Nihayet Berna Müküs Kaya’nın, “Kiliselerdeki çocuk istismarları önemli bir başka gerçeği daha yakınımıza getirdi: Kutsallara karşı olan tartışmasız güven ve çocuklara karşı olan derin güvensizlik,”[23] kaydını düştüğü tabloda art arda patlak veren taciz skandalları nedeniyle zor günler yaşayan Vatikan’da, Dışişleri Bakanı Kardinal Tarcisio Bertone’nin çocuklara yönelik tacizle eşcinselliğin birbirleriyle bağlantılı olduğu yönündeki açıklaması büyük tepki yarattı…[24]
Papa Francesco, bu şaibelerle yüklü bir kurumun başında bulunuyor. “Yoksulların hamisi” kisvesi ve ortalığa saçtığı “tevazu halesi” ise, ne kendi faşizm- yardakçısı gerçekliğini, ne de yolsuzluk/ pedofili/ kayırmacılık batağındaki kurumunun çürümüşlüğünü gözlerden gizlemeye yetmiyor.
1 Kasım 2013 16:38:24, Ankara.
N O T L A R
[*] Newroz, Yıl:7, No:243, 18 Kasım 2013; Newroz, Yıl:7, No:244, 25 Aralık 2013…
[1] Laz (Migrel) Atasözü.
[2] Immanuel Wallerstein, “Yeni Papa’dan Bize Ne?”, 13 Mart 2013… sendika.org, 13 Mart 2013… http://www.sendika.org/2013/03/yeni-papadan-bize-ne-immanuel-wallerstein/
[3] Paulo Freire, Ezilenleri Pedagojisi, çev: Dilek Hattatoğlu, 9’uncu baskı, Ayrıntı Yay., 2013, s.42.
[4] “Papa Tartışılan İsmi Askıya Aldı”, ntvmsnbc, 24 Ekim 2013… http://www.ntvmsnbc.com/id/25474273/
[5] “Vatikan’da Devrim Gibi Atama”, Hürriyet, 1 Eylül 2013, s.24.
[6] Esma Çakır, “Papa: Suriye’de Savaş, Silah Tüccarları İçin”, Hürriyet, 9 Eylül 2013, s.20.
[7] “Papa: Güçsüzlerle Yoksulları Koruyun”, Radikal, 20 Mart 2013, s.16.
[8] “Papa: Yeni Bir Denge Bulmamız Gerekir”, Cumhuriyet, 21 Eylül 2013, s.13.
[9] “Eşcinsellere Kapımız Açık Olmalı”, Taraf, 21 Eylül 2013, s.3.
[10] “Papa: Cennete Gitmek İçin Tanrı’ya İnanmak Zorunda Değilsiniz”, Hürriyet, 12 Eylül 2013… http://www.hurriyet.com.tr/planet/24698159.asp
[11] Reha Erus - Esma Çakır, “Bartholomeos’a ‘Kardeşim’ Teşekkürü”, Hürriyet, 21 Mart 2013, s.15.
[12] Övgü Pınar, “Papa’dan ‘Müslüman Kardeşlerim’ Mesajı”, Milliyet, 31 Mart 2013, s.28.
[13] “Papa’dan Tescilli Fellini Filmleri”, Taraf, 4 Ekim 2013, s.16.
[14] Mustafa K. Erdemol, “Kimler Geldi Geçti!”, Cumhuriyet, 15 Mart 2013, s.12.
[15] “Mafya Babasına Aziz Muamelesi”, Milliyet, 1 Mayıs 2012, s.6.
[16] Şebnem Turhan, “Vatikan Bank: Paranın Günahını Çıkarıyor”, Radikal, 17 Mart 2013, s.28-29.
[17] Övgü Pınar, “Fakir Kilise İstiyorum”, Milliyet, 17 Mart 2013, s.24
[18] “Vatikan: Bir Taciz-Tecavüz Skandalı Daha”, Gündem, 6 Eylül 2013, s.13.
[19] Osman Çutsay, “Avrupa Kiliseye Çocuklarını Soruyor”, Cumhuriyet, 11 Mart 2010, s.11.
[20] “Vatikan Toz ‘Duman’…”, Cumhuriyet, 13 Mart 2013, s.13.
[21] “Bana Dokunmazsan Günaha Girersin”, Cumhuriyet, 7 Nisan 2010, s.10.
[22] “Taciz Skandalına Papa da Karıştı”, Milliyet, 14 Mart 2010, s.21.
[23] Berna Müküs Kaya, “Kilisenin Dilsiz Çocukları”, Radikal İki, 4 Nisan 2010, s.8.
[24] “Tacizi Eşcinselliğe Bağlayan Kardinal’e Tepki”, Cumhuriyet, 15 Nisan 2010, s.10.
Yorumlar