Bu kez kapınızı, acınızı yürekten paylaştığımızı söylemek için çalıyoruz. IŞİD canilerinin Paris’te gerçekleştirdiği saldırılar, par...
IŞİD canilerinin Paris’te gerçekleştirdiği saldırılar, parçaları Ankara’da savrulan yüreğimizi bir kez daha kavurdu. Ölülerinizi, ölülerimizin yanıbaşına, yüreğimize gömdük.
Bugün burada suçüstü yakalanmış bir telaşla, terörün İslâm’la ilişkisi olmadığından dem vuracak değiliz.
Hayır, hiçbir tarihsel ya da aktüel gerekçe, kendi hâllerinde, sıradan insanların kitlesel biçimde vahşice katledilmesini aklayamaz, mazur gösteremez...
Art arda insanlarımızı vuran bu kara terör, öyle gözüküyor ki dünya yüzeyini kat etmeyi, okul çocuklarını, genç sevdalıları, metro bekleyen yorgun emekçileri, lokantada bir şeyler atıştıran memurları, öğrencilerini müze gezisine götüren öğretmenleri, alışverişe çıkmış ev kadınlarını, parkta kemiklerini ısıtmaya çalışan ihtiyarları, kaçak çalışan göçmenleri, şairleri, işsizleri... kısacası sizi, bizi, sıradan insanları katletmeyi sürdürecek...
Ordular, polisler, istihbarat birimleri, özel güvenlik güçleri, yüksek duvarlar, kameralar, jammer’lar... para babalarını, devlet görevlilerini, generalleri, politikacıları koruyabilir. Ama öğrenciler, genç aşıklar, memurlar, emekçiler, emekliler, evkadınları, şairler, işsizler... onları kör saldırganlığa karşı korumak öyle zor ki...
Savaşların XXI. yüzyıl başlarından beri aldığı biçim, bizlere bir şeyi öğretti. Bir yerde savaş varsa, savaş her yerdedir. Ve yeryüzünde hiç kimse, onun uğursuz yıkıcılığından bağışık değildir. Binlerce kilometre ötenizdeki bir savaş, bir restoranda yemek yerken, bir çiçekçiden çiçek alırken, vitrinlere bakarken ya da işinize giderken gelir, bulur sizi.
O zaman, korunaklıların korumasızlara, güçlü devletlerin sokaktaki masum yurttaşlarına bir borcu var... Hammadde kaynaklarını, ucuz işgücü depolarını, ticaret yollarını, enerji koridorlarını... ya da uğruna savaşmaya değer buldukları ne varsa... ele geçirmek, kontrol altına almak için dünyanın yoksul bölgelerine müdahaleden, buralardan kendi savaşlarını yürütmek üzere paralı askerler, fanatik çeteler, isyancı aşiretler devşirme çabalarından vaz geçmeliler. Hiç bir güç, hiçbir savaşı tam kontrol altına alamaz. Ve lanetli hesapların, strateji oyunlarının serbest bıraktığı lanetli güçler, döner, masum insanları kitleler hâlinde havaya uçurur...
Belki daha da iyisi, bunu onlardan beklememek... Sokaktaki sıradan insanların, sizin, benim, metro bekleyen yorgun işçinin, derse yetişmeye çalışan öğrencinin, vitrinlere bakan ev kadınının, çiçekçinin, garsonun... hep birlikte “Savaşa Hayır!” diye haykırmamız... Yalnızca savaşın kırıp geçirdiği, aç, işsiz bıraktığı, yerinden yurdundan ettiği “uzaktaki” milyonlar için değil... Kentlerimizin sokaklarında özgürce gezinebilmek, konserlere, maçlara, restoranlara, dükkânlara korkusuzca girebilmek için...
1789 Fransız Devrimi’nin, 1871 Paris Komünü’nün, 1940’larda Nazi zulmüne karşı La Résistance’ın, 1968 Mayıs ve Haziran’ındaki Paris’in değerlerini savunabilmek adına...
Bir kez daha belirtelim, bunu başarabilsek de başaramasak da, acınız, acımız, ölüleriniz, kardeşlerimizdir!
Ahmet Telli – Şair
Aydın Çubukçu
Şükrü Erbaş - Şair
Mehmet Özer – Fotoğrafçı
Sibel Özbudun - Akademisyen
Temel Demirer - Yazar
Oktay Etiman - Yazar
Sait Çetin - Yazar
Fatin Kanat – Sinemacı
Ahmet Abakay – Gazeteci
Mehmet Öz - Yazar
Sebahattin Şerif – Yazar / Psikolog
Cennet Bilek – Yazar
Zerrin Taşpınar – Şair
Adnan Caymaz – Şair
Adnan Gerger – Gazeteci
Yılmaz Demiral – Tiyatro Yönetmeni
Yücel Demirel – Akademisyen
Cevhair Bedel – Şair
Celal İnal – Şair
Aydanur Saraç -Şair
Yorumlar