“gökyüzüne çizilmiş resimlere benzerdik rüzgârın peşine takılan bir nefes gibiydik.” [1] Onat Kutlar’ın, “Şimdi sessiz duruyoruz kıyıs...
“gökyüzüne çizilmiş resimlere benzerdik
rüzgârın peşine takılan bir nefes gibiydik.”[1]
Onat Kutlar’ın, “Şimdi sessiz duruyoruz kıyısında bir düşüncenin, unutmamak için. Çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz,” uyarısına değer veren biri olarak; gidenlerin, kaybettiklerimizin ardından unutmamak için yazmanın önemli olduğundan kuşku duymam.
Çünkü “Yazmak, geleceği görmek” ise, eğer Paul Valéry’nin işaret ettiği gibi; bugündeki geleceğin kayıt altına alınmasıdır.
Giden(ler) ardında “her şey” ve “hiçbir şey” arasında iz bırakan(lar)ken; yüreğimi daim sızlatan(lar)dır.
Ölümsüz bir öyküdür gidenler ardına bıraktıklarıyla, veya tam tersi! Tıpkı “İnsanlığın yazgısı bir tarihse, ölüm yaşamın bir parçasıdır; değilse yaşam ölümün bir parçasıdır,” saptamasındaki üzere André Malraux’nun…
Çok farklı ekollerden olsa da, ardı ardına kaybettiğimiz Erol Toy, Emin Karaca ve Demir Özlü de haklarında yazılmayı sonuna dek hak edenlerden…
* * * * *
Önce 13 Mart 2021’de kaybettiğimiz “ulusal solcu” Erol Toy
1936 Alaşehir doğumludur. Fırın işçiliği, sigortacılık, sendikacılık ve banka memurluğu yapmıştı.
Bir aşçının oğlu olarak dünyaya geldi. Yoksulluktan ötürü ancak ortaokulu bitirebildi. Genç yaşta hayat kavgasına atıldı.
Ortaokul mezunu olan Erol Toy, çocukluğundan itibaren çalışarak yaşamaya başladı. Daha sonra İzmir’e gelen yazar, fırıncılık, balıkçıları ve süngercileri sigortalama gibi işlerde çalıştı. Sonunda bir bankada işe başladı.
Bank-İş Sendikası’nın kurucuları arasında yer almıştı… DİSK’in kuruluş çalışmalarına katılmış, 1980’de YAZKO yönetim kurulu başkanı olmuş, YAZKO ‘Somut Dergisi’nin yöneticiliğini üstlenmiş, ‘Gölge Adam Gazetesi’nde çalışmıştı (1986)…
Madanoğlu grubuyla ilintili olmak “suçlaması”yla12 Mart döneminde bir süre Mamak’ta yattı.
“Yazar olmak için önce okumak gerekir,” dedi ve tarihimiz ile çağını tüm gerçekliğiyle yansıttığı, öykü, roman, deneme ve eleştiri alanında dev yapıtlara imza attı… 68 kuşağının en büyük romancılarındandı.[2]
“Aydınlanmacı, bilge yazar, öykü, roman, deneme ve eleştirileriyle ses getirmiş”[3] ve romanlarında Türkiye’nin toplumsal, ekonomik ve politik sorunlarını gerçekçi bir anlayışla işlemişti. Diğer türlerin yanı sıra sahnelenmiş tiyatro oyunları vardı…
Edebiyatın toplumsal gerçekçi yazarlarındandı; toplumsal hareketlerin, politik girişimlerin içindeydi; siyaset mağdurlarının yanındaydı her daim.
‘Toprak Acıkınca’ (1968), ‘Acı Para’ (1970), ‘Azap Ortakları’ (1973), ‘İmparator’ (1973), ‘Kördüğüm’ (1974), ‘Son Seçim’ (1976), ‘Gözbağı’ (1976), ‘Doruktaki Adam’ (1977), ‘Kuzgunlar Ve Leşler’ (1978), ‘Zor Oyunu’ (1980), ‘Kilittaşi’ (1988), ‘Yitik Ülke’ (1995), ‘Türk Gerilla Tarihi’ (1970), ‘Bal Tutanlar’ (1976), ‘Aydınımız, ‘İnsanımız, ‘Devletimiz’ (1982), ‘Aydın ve Çağrı’ (1982) vb’i yapıtlarıyla Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar uzanan tarihi yansıttı.
‘Türk Gerilla Tarihi’ni defalarca okumuştum. Ancak okurların ilgisini ‘İmparator’ ile çekti: “… ‘Bakkaldan Çokzade Fehmi’nin olağanüstü serüveni başlıyor...” cümlesiyle açılan romanda Vehbi Koç’u sergiledi. Milleti iliğine kadar sömüren Koç tekelinin nasıl oluştuğunu, bu holdingin siyaseti nasıl dizayn ettiğini, Süleyman Demirel’i nasıl başbakan yaptıklarını anlattı.
İlk kitabı ‘Azap Ortakları’nda, Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemini Şeyh Bedrettin ekseninde romanlaştırdı.
‘Toprak Acıkınca’ da I. Dünya Savaşı yenilgisi sonrasından Mustafa Kemal’e uzanan kesiti yazdı.
‘Bal Tutanlar’da Cumhuriyetin ilk yıllarında işlerin nasıl geliştiğini çok güzel anlattı.
Coğrafyanın siyasal tarihini, bireysel evrilmelerini edebiyat yapıtlarında yansıtabilmek önemliyken; ‘Hoca Efendi’ ülkemizdeki tarikatların durumunu irdeler ve ‘Kuzgunlar ve Leşler’de ise, Osmanlı İmparatorluğu’nun XVI. ve XVII. yüzyıldaki isyanları bastırışı işlenir.
Gayri resmi tarihçi ya da halkın tarihçisi olarak betimlenmesi mümkün olan yazar, sürükleyici bir üslûba sahipti.
* * * * *
Sonra 12 Ocak 2021’de 72 yaşında yitirdiğimiz, yoldaşımız komünist Emin Karaca...
1949’da Denizli’de dünyaya gelmişti. Lise 2. sınıf öğrencisiyken sol kitaplar okuduğu gerekçesiyle okuldan uzaklaştırıldı. O da İstanbul’a kadar “uzaklaşıp” TKP’li “eski tüfekleri” buldu!
Ragıp Zarakolu’nun ifadesiyle, “Orhan Usta’nın çırağıydı… Orhan Usta o zaman Hikmet Kıvılcımlı’nın sağ kolu gibiydi. Emin’in gencecik hafızası, bilinci eski solun tanıklıkları ile dolup taştı… Parti/ Cephe’nin mayasında işçi sınıfına yönelme dürtüsü de yer aldı.”[4]
Gençlik yıllarından itibaren devrimci mücadele içerisinde yer almıştı. 1970’li yıllarda Kavel Kablo Fabrikasında çalışan Emin Karaca, 1968’den beri gazetecilik yapıyordu. Kılı kırk yaran araştırmacılardandı.
1968’de Hikmet Kıvılcımlı’nın önderlik ettiği ‘İşsizlik ve Pahalılıkla Mücadele Derneği’nde yer aldı. 1970’de ‘Sosyalist Gazetesi’nde çalıştı. Kavel Kablo Fabrikası’nda işçilik yapıyordu. 12 Mart 1971 Darbesi, kendisini Kavel’deyken buldu. Tutuklandı. İşçi Kesimi davasında sıkıyönetimde yargılandı.
“Araştırmalarında titizdi. Kütüphaneler adresleri gibiydi. Sadece kalemi değil, dili de güçlüydü. Özellikle Nâzım Hikmet üzerine yazdıkları ve yaptığı söyleşiler ufuk açıcıydı. Çalışmalarında olduğu gibi giyim-kuşamına da özen gösterir, edep, adap bilirdi. Duruş sahibiydi, çevresinde güven duygusu uyandıran bir kişilikti.”[5]
O, sona eren bir Bab-ı Ali kuşağının, geleneğinin temsilcilerinden biriydi. Sanki Bab-ı Ali’nin içinde doğmuş ve orada yetişmiş, edebiyata, sol geleneğe bağlı bir gazeteci kuşağına dahildi. Bu alanlarda çok sayıda araştırma kitabına imza atmış çalışkan bir yazardı.
Titiz araştırmacılığının ürünü yapıtları arasında ‘Cumhuriyet Olayı’ (1995), ‘Milliyet olayı’ (1995), ‘Türk Basınında Kalem Kavgaları’ (1998), ‘Sintinenin Dibinde’ (2000), ‘Sevdalınız Komünisttir: Nâzım Hikmet’in Siyasal Yaşamı’ (2001), ‘Sosyalizm Yolunda İnadın ve Direncin Adı: Kıvılcımlı’ (2001), ‘12 Eylül’ün Arka Bahçesinde’ (2001), ‘Ağrı Eteklerinde İsyan’ (2003), ‘Aydın Doğan’ (2003), ‘Eski Tüfeklerin Sonbaharı’ (2004), ‘Kaybolan Babıali’nin Ardından’ (2004), ‘150’likler’ (2004), ‘Nâzım Hikmet Şiirinde Gizli Tarih’ (2005), ‘Vedat Türkali Ansiklopedisi’ (2006) Birinci Mecliste Muhalifler’ (2008), ‘Unutulmuş Sosyalist Esat Adil’ (2008), ‘Tepeden Tırnağa Nâzım’ (2010), ‘Nâzım Hikmet’in Aşkları’ (2010), ‘Vaaay Kitabın Başına Gelenler’ (2012), ‘Türk Edebiyatında Kavga’ (2017), ‘Türk Edebiyatında Unutulmayan Kavgalar’ (2019) vb’leri bulunmaktayken; sosyalistliği ve gazeteciliği kimliğinin temel unsurları olmuştu.
Özetin özeti: “Emin Karaca yaşam biçimleri, dünya görüşleri ve hiç yılmadan çalışıp son dakikaya kadar hayata tutunmaktan, mücadele etmekten vaz geçmemeleri ile temsilcileri her geçen gün azalan bir başka kuşağa aitti. Eksikliğini hep hissedeceğiz.”[6]
* * * * *
Ve 13 Şubat 2021’de 86 yaşında Stockholm’de ölen “sivil toplum”cu Demir Özlü…
Sürgün, tutuklama ve edebiyatla geçen bir yaşamdı Onunki…
12 Mart darbesinde tutuklandı, 12 Eylül darbesi sonrasında da ise vatandaşlıktan çıkarıldı.
32 eseri bulunan Demir Özlü, ‘Bunaltı’, ‘Öteki Günler Gibi Bir Gün’, ‘Bir Uzun Sonbahar’, ‘Bir Küçük Burjuvanın Gençlik Yılları’, ‘Amerika 1954’, ‘İthaka’ya Yolculuk’ başlıklı roman ve öykülerinin yanı sıra, ‘Bir Beyoğlu Düşü’, ‘Berlin’de Sanrı’, ‘Kanallar’, ‘Önünde Boş Bir Uzam’, ‘İşte Senin Hayatın’ adlı yapıtları kaleme aldı.
1961-1962 kesitinde Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe okuduktan sonra Türkiye’ye dönerek İstanbul Üniversitesi Hukuk Felsefesi ve Metodoloji Kürsüsü’nde 4 yıl asistanlık yaptı.
Siyasal eylemleri nedeniyle işine son verilince avukatlık yapmaya başladı. 1969’da “Sakıncalı” olarak askere gitti ve yedek subaylık hakkı elinden alınarak askerlik görevini Muş’ta çavuş olarak tamamladı.
1971’deki askerî müdahaleden sonra bir süre tutuklu kaldı. 1979’da Stokholm’e yerleşti. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra vatandaşlıktan çıkarıldı. Türkiye’ye 1989’da dönebildi.
Ferit Edgü ile birlikte varoluşçu akım içerisinde yer aldı. 50’ler kuşağının yazarı ve aslen hukukçuydu…
Feridun Andaç’a göre, “Kopuşların, buluşmaların yazarı” idi. Entelektüel ve esrarlı havasıyla edebiyatımıza yeni bir soluk getirdiği söylenen yazar varoluşçu ve gerçeküstü öğelerle bezeli metinler kaleme almıştı.
En yakın arkadaşı Özdemir İnce’nin, “1930 kuşağının en önemli yazarlarından biridir… Dünyadan korkmayan, kendine güvenen, komplekssiz; özgür, bağımsız, yaratıcı bir kuşak. Demir Özlü bu kuşağın öncülerinden biridir,”[7] diye tanımladığı yazar, “düşün romanı” diye tarif edilen metinler kaleme alırken; “Eğer bir roman şiir etkisi -tadı bırakmıyorsa eksiktir,”[8] derdi.
“Benzersiz bir kişilikti” notunu düşen Nedim Gürsel’e, “Onat Kutlar ve Demir Özlü’nün paltosundan çıktım!”[9] dedirten yazar kentlerin ruhunu ve bu ruhu oluşturan insanları varoluşçu ve üst gerçekçi öğelerle örülü, entelektüel ve gizemli bir atmosferde sorunlaştırırdı.
‘İşte Senin Hayatın’ başlıklı anlatısında, bir başkası gibi hikâyeleştirdiği kendisine adeta dışarıdan bakarken;[10] “Bulantı’dan Bunaltı’ya… İntihar etmeden intihar eder gibi yaşadı.”[11]
“Varoluşçuluk ekseninde ürettiği dönem, toplumcu bakış açısının öne çıktığı dönem ve sürgün sonrası dönem olmak üzere üç bölüme ayrılabilecek olan edebî anlayışın”[12] gelgitleriyle yer yer “yapay, zorlama, snob bulunan,” anlatması da, anlaması da zor yazarlardandı.
“Devam eden sadece çürümeydi. Burada insan neye tutunabilirdi? Aşka mı? Gülünçtü. Tutunmak istediğin her şey acı bir kahkahaya dönüşüyordu,” satırlarından sezilebileceği üzere Demir Özlü, bunalımı, umudu, sevinci, korkuyu, mutluluğu kişiyi kendi iç hesaplaşmasına götüren bir iç ses formatında vermeye gayret ediyordu.
El özet: “Sol çıkışlı olmasına rağmen, yıllardır pek ısınamadığı ama eşitlik-özgürlük dengesine giderek daha fazla saygı duyduğu İsveç’teki geniş yelpazeli ve açık uçlu tartışmaları izledikçe, bazı mülakatlarda kendisini liberal olarak tanımlamaya başlayacaktı,”[13] sözleriyle betimler onu Yavuz Baydar…
* * * * *
Farklılıklarına karşın; Leonardo da Vinci gibi, “Vicdanın elle birlikte çalışmadığı yerde sanat olmaz,” diyen Onlar; Victor Hugo’nun, “Kendi ışığına güvenen, başkasının parlamasından rahatsızlık duymaz,” diye betimlediklerindendiler…
6 Haziran 2021 18:20:46, İstanbul.
N O T L A R
[*] Ümüş Eylül Kültür-Sanat Dergisi, No:41, Ekim-Kasım-Aralık 2021…
[1] Grup Kızılırmak.
[2] Öner Yağcı, “Aydınlanmacı, Devrimci Bilge; Erol Toy!”, Cumhuriyet Kitap, No:1625, 8 Nisan 2021, s.10.
[3] Şükran Soner, “Erol Toy’u Tanıyamamış Olanlar İçin…”, Cumhuriyet, 16 Mart 2021, s.9.
[4] Ragıp Zarakolu, “Hoşça Kal Emin”, Yeni Yaşam, 16 Ocak 2021, s.10.
[5] Hicri İzgören, “Bir Değerimizi Daha Kaybettik”, Yeni Yaşam, 14 Ocak 2021, s.11.
[6] Cem Erciyes, “Kaybolan Bir Kuşağın Mensubu: Emin Karaca”, 13 Ocak 2021… https://www.gazeteduvar.com.tr/kaybolan-bir-kuşağın-mensubu-emin-karaca-makale-1510128
[7] Özdemir İnce, “Demir Özlü’ye Veda”, Cumhuriyet, 16 Şubat 2021, s.3.
[8] Enver Aysever, “Yeryüzüne Sığmayan Adam, Demir Özlü”, Cumhuriyet Pazar, 28 Şubat 2021, s.8.
[9] Nedim Gürsel, “Demir Özlü’nün Ardından”, Cumhuriyet Kitap, No:1619, 25 Şubat 2021, s.4.
[10] Demir Özlü, İşte Senin Hayatın, Yapı Kredi Yay., 2015.
[11] Necdet Batum, “Demir Özlü... Hayalet Oğuz’un Tanıklığıyla!”, Cumhuriyet Kitap, No:1625, 8 Nisan 2021, s.4.
[12] Hande Balkız, “Demir Özlü’de Anlam Arayışı”, 18 Şubat 2021… https://www.gazeteduvar.com.tr/demir-ozlude-anlam-arayisi-haber-1513543
[13] Yavuz Baydar, “Hayatı ‘Bir Uzun Sonbahar Gibi’ Geçti, Ülkesinin Acılarını Soluyarak...”, 27 Şubat 2021… https://ahvalnews.com/tr/demir-ozlu/hayati-bir-uzun-sonbahar-gibi-gecti-ulkesinin-acilarini-soluyarak
Yorumlar