“Eğer hikâyeyi sözcüklerle anlatabilseydim, yanımda sürekli bir fotoğraf makinesi taşımaya ihtiyaç duymazdım.” [1] Ölüme inat, ölümsüzl...
“Eğer hikâyeyi sözcüklerle anlatabilseydim,
yanımda sürekli bir fotoğraf makinesi
taşımaya ihtiyaç duymazdım.”[1]
Ölüme inat, ölümsüzleştiren tanıklığıyla fotoğrafın önemini/ değerini bilmeyen var mı? Varsa ne yazık!
XVII. yüzyıl natürmortlarındaki kuru kafa, mum, kum saati, çiçek gibi nesneler fanilere ölümü hatırlatmak için resmedilir, sembollerin dilinden anlamayanlar için kimi zaman Latincesi de yazılırdı: “Memento mori/ Ölümü hatırla”.
Tarihin ölümsüzleştiren tanığı olarak “Memento vitae/ Yaşamı hatırla” diye haykıran fotoğraf, “Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?/Oysa hayattayız hepimiz” dizeleriyle Melih Cevdet Anday’ın anlattığıdır sanki.
Tarihte bilinen ilk fotoğraf, Nicépore Niepce’nin 1826 ya da 1827’de çektiği bir kent manzarasıdır ve ilk kez bir bellek kaydının ölümsüzleştirilmesidir.
İlk insanlı fotoğraf ise Louis Daguerre’in kendi geliştirdiği yöntemle 1838’de çektiği Paris’teki Temple Bulvarı’ydı; ama şu notu düşmeden geçmemeli: Michelangelo, Rembrandt, Caterina Van Hemessen, Van Gogh gibi pek çok sanatçının kendilerini model olarak kullandığı yapıtları da “selfie/ özçekim” gibi anı ölümsüzleştiren birer kayıt değil midir? Ya da kendi yansımalarının yansımasını resmetme anlayışına pek yabancı olmadığımızın kanıtı değil ise nedir ki?
* * * * *
“Fotoğrafta insanların cansız, ruhsuz ve rüyadaymış gibi yaşamlarını itici bulmuşumdur. Rengârenk görünmelerine karşın asıl renklerinin kara olduğunu düşünmüşümdür,”[2] ifadesindeki ifratı reddedenlerden olarak; Lewis Hine’in, “Fotoğraflar yalan söylemez ama yalancılar fotoğraf çekebilir” deyişine katılırım…
James Nachtwey’in, “Ben fotoğrafçılıkla ilgili açıklama yapmaya çalışmıyorum. Dünyada olup bitenlerle ilgili açıklama yapmak için fotoğrafı kullanmaya çalışıyorum”…
Ernst Hass’ın, “İki tür fotoğrafçı vardır. Fotoğraf üretenler ve fotoğraf çekenler. Fotoğraf üretenlerin dünyası stüdyolarıdır. Fotoğraf çekenlerin stüdyosu dünyadır,” ifadelerine de büyük değer atfederim.
Fotoğrafta hayata dair her şey vardır: Acı, yoksulluk, zenginlik, mizah, sevinç, utanç, vd’leri…
Mehmet Özer, Özcan Yaman örneklerindeki gibi olması gereken fotoğraf, mesleki bir rutin ya da teknik değil; insan(lık)ın duygu, düşünce, özlemlerini aktarmadır; Ara Güler’in, “Rastgele çekilen fotoğraflar daha güzel çıkar, tesadüfen tanışılan insanlarla daha mutlu oluruz, kıyıda köşede uyuya kalmak uykunun en keyiflisidir, plansız yapılan aktiviteler daha eğlencelidir. Kısacası her şeyin kendiliğinden olanı güzel,” sözlerindeki üzere…
* * * * *
Hatırlatmakta yarar var: “Foto” ışık demek... “Grafi” de çizgi... Yani “fotoğraf” karanlığın üzerine ışıkla çizilen görüntüler anlamına geliyor. İnsan(lık) kendisinde sanat potansiyelini fark ettiği ilk günlerden itibaren, ışık ile gölgeyi buluşturarak görüntüler elde etti.
Fotoğraf, onu yapan kişinin duygu ve düşüncesinin, bir karanlık kutu -ki biz buna fotoğraf makinesi diyoruz- kullanılarak izleyiciye aktarılmasıyken; “Mit biçiminde olmadıkça, geçmiş ve tarih’e inanmaya karşı umutsuz bir direncimiz olduğunu düşünüyorum. Bu dirence ilk kez fotoğraf bir son verebiliyor: Bundan sonra geçmiş şimdiki zaman kadar, kâğıt üzerinde gördüğümüz ise elle dokunduğumuz kadar kesindir. Dünya tarihini ikiye bölen -hep söylendiği gibi sinemanın değil- fotoğrafın ortaya çıkışıdır.”[3]
Kolay mı?
Walter Benjamin, tarih düşüncesiyle fotoğrafı düşüncesinin bellekte buluştuğunu, fotoğrafın maddi bir kayıt unsuru hâline geldiğini ve bu anlamda başlı başına bir devrim olduğunu söylemişti.[4]
Gerçekten de tek kare, bir her şeyi özetleyebilip anları ölümsüzleştirir. Bernard Oudin’in, “Fotoğraflar siyah beyaz fakat gözümüze ilk çarpan, renkler. Meksika Devrimi, renkli bir devrim,” cümlesindeki üzere…
“En iyi makine en iyi fotoğrafı çekseydi; en iyi daktiloya sahip olan da en iyi romanı yazardı,” diye vurgular Ara Güler… Ve bir şey daha: fotoğraflar, imgeyi geleceğe aktarırken sona ermeyen ve ermeyecek tarihi gösterirken; onu kayıt altına alıp, ölümsüzleştirir.
Birçok şey yanında, sırf bunun için bile önemi büyüktür fotoğrafın; Roland Barthes’ın, “Ben fotoğrafa bakan gözlere bakıyorum,” vurgusundaki üzere…
4 Haziran 2024 20:03:55, İstanbul
N O T L A R
[*] Ümüş Eylül Dergisi, Yıl:14, No:53, Ekim-Kasım-Aralık 2024…
[1] Lewis Hine.
[2] Tacim Çiçek, “Fotoğraf İnsanlar”, Birgün Pazar, Yıl:18, No:786, 3 Nisan 2022, s.11.
[3] Roland Barthes, Camera Lucida/ Fotoğraf Üzerine Düşünceler, çev: Reha Akçakaya, Altıkırkbeş Yay., 1992.
[4] Eduardo Cadava, Işık Sözcükleri, çev: Aziz Ufuk Kılıç, Metis Yay., 2008.
Yorumlar