KRİZİN, SAVAŞIN, VAHŞETİN “YDD”Sİ

I. AYRIM: KAOSUN ULUSLARARASILAŞMASI I.1) ASYA-PASİFİK PARANTEZİ I.2) UKRAYNA’DAN TİCARET SAVAŞI’NA II. AYRIM: SÜRDÜRÜLEMEY...




I. AYRIM: KAOSUN ULUSLARARASILAŞMASI

I.1) ASYA-PASİFİK PARANTEZİ


I.2) UKRAYNA’DAN TİCARET SAVAŞI’NA


II. AYRIM: SÜRDÜRÜLEMEYEN -KAPİTALİST- KRİZ

II.1) DURUM


III. AYRIM: KAPİTALİST BARBARLIK EVRENİ

III.1) EŞİTSİZLİK


III.2) ZENGİNLİK


III.3) YOKSULLUK


III.4) SİLAHLANMA


III.5) VAHŞET KARELERİ


III.5.1) ÇOCUK…


IV. AYRIM: HATIRLATMADAN GEÇİLMEMELİ


KRİZİN, SAVAŞIN, VAHŞETİN “YDD”Sİ[1]

TEMEL DEMİRER

“Büyük değişimlerden önce
hep böyle olur.”[2]

İçinde yaşadığımız “II. Soğuk Savaş Dönemi”[3] diye betimledikleri kesit, III. Dünya Savaşı’nın ısınma turları özelliği taşıyorken; uluslar arası arenada iplerin iyice gerildiği, emperyalist odakların paylaşım savaşı oyunlarının güncellendiği bir cehennem provasının orta yerindeyiz.
Burası Ergin Yıldızoğlu’nun, “Sömürge savaşlarına hoş geldiniz,”[4] diye betimleyip; eski ABD Dışişleri bakanlarından Henry Kissinger’ın, “Eğer savaş tamtamlarını duymuyorsanız sağırsınız demektir” uyarısıyla III. Dünya Savaşının yakın olduğuna dikkat çektiği;[5] yine eski Rus General Evgeny Buzhinskiy’nin, “Dünyanın insanlık tarihindeki son Dünya Savaşı’nın eşiğinde olduğu”nu belirttiği[6] koordinatlardır.
Mayınlı bir güzergâha tekabül eden bu zeminde artık “NATO’nun üstlendiği misyonun alanı eskiden belirlediği coğrafyanın ötesine gidebiliyor, giriştiği hareketin niteliği de tehdidin cinsine göre değişiyor”ken;[7] NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de, dünyanın 30 yıldır olmadığı kadar tehlikeli bir noktada olduğu vurgusuyla, “Kuzey Kore’de kitle imha silahları var, teröristler var, istikrarsızlıklar var, Rusya daha saldırgan” diyerek ekliyor: “Daha tehlikeli bir dünyada yaşıyoruz.”[8]
Kimsenin inkâr edemeyeceği üzere: Kapitalistlerin “Yeni Dünya” diye sundukları, “Düzen çözülürken; dünya uçurumun kenarına geldi.”[9]
Görmeyen, bilmeyen var mı? Askeri harcamalar dünya tarihindeki rekor seviyeye ulaşmış durumda. Kuzey Kutbu’ndan Güney Çin Denizi’ne uzanan ciddi askeri tatbikatlar ile sadece Ortadoğu ve Ukrayna’da değil, tüm dünyanın sahne olduğu genişleyen bir gerilim hattıyla karşı karşıya olduğumuzun kanıtı.
Uluslararası ilişkiler ve diplomatik manevralar giderek daha fazla mayınlı bir arazide yürümeye benzerken; kimin füzesinin daha etkili ve öldürücü olduğu üzerine dehşetengiz bir yarış sürüyor. Ortadoğu, Pasifik bölgesi, Afrika, Avrupa’nın doğusu daha fazla silahın stoklandığı bölgeler olma yolunda hızla ilerliyorlar. Bölgesel sıcak çatışmalar yaygınlaştırılıyor ve kullanılan yerel güçler üzerinden büyük güçler karşılıklı olarak mücadele ediyor, açık, gizli pazarlıklar yürütüyor, kendi mevzilerini ve kazanımlarını güçlendirmeye çalışıyor.
“Üçüncü Dünya Savaşı çıkar mı?” sorusunu dillendiren liberal Aslı Aydıntaşbaş’ın bile, “Global konjonktürün 1914’e giden sürece çok benzediği”nden[10] söz ettiği[11] ya da Erhan Keleşoğlu’na göre, tarafların “temkinli” yaklaşımına karşın “Küresel kapitalist güçlerin kaynak arayışı ve yeni paylaşım mücadelesi üçüncü bir dünya savaşına yol açabilir,”[12] denilen yerdeyiz ve konuşulması geren de tam da bu hâl(imiz)dir!

I. AYRIM: KAOSUN ULUSLARARASILAŞMASI

ABD Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Bob Corker’in, “Donald Trump’ın rotası III. Dünya Savaşı”[13] uyarısı eşliğinde kaos uluslararasılaşıyor; altı çizilmesi gereken gerçek budur![14]
Kolay mı? Yeni ‘Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde, “ABD’nin ekonomik güvenliği aynı zamanda onun ulusal güvenliğidir” vurgusuyla, Rusya ve Çin; “ABD’nin gücü, güvenliği ve refahına meydan okuyan revizyonist güçler” olarak tanımlanıyor.[15]
İş bununla da sınırlı değil! Donald Trump, John Bolton’u Ulusal Güvenlik Danışmanı, Mike Pompeo’yi Dışişleri Bakanı, Gina Hasbel’i de CIA direktörü olarak atadı. Atlantik’in iki yakasında bu atamalara ilişkin yorumlarda özellikle Bolton’un kişiliğinden kaynaklanan bir korku oluştu: “Beyaz Saray’da bir fanatik daha” (Max Boot), “Dick Chaney yönetimine hoş geldiniz” (Stephen Walt), “jeopolitik riskler açısından, 1998’den bu yana en önemli olay” (Ian Bremmer), “Önce Amerika dünyasının istikrarlı yükselişi” (Financial Times); “Dünya barışına tehdit” (The Observer), “Savaş yanlısı bıyıklı” (Le Figaro); “Önleyici vuruş yanlısı” (Die Welt), “Paniğe kapılmanın zamanı” (Fred Kaplan). 
Bolton, ABD Irak’a saldırmaya hazırlanırken “Gerçek erkekler İran’a gider” diyordu; “İran’ı bombalamak gerekir” fikrinden hiç vazgeçmedi; bir süredir de Kuzey Kore’ye önleyici vuruş yapmak gerektiğini savunuyor. Pompeo CIA direktörüydü, İran, Kuzey Kore ve Rusya konularında Bolton’la aynı çizgide. Hasbel de bir zamanlar CIA’nın gizli işkence örgütlenmesini yönetiyormuş. Bunlara bakıp da kaygı duymamak elde değil. Ancak, bence esas kaygı duyulması gereken, bu isimleri üreten “zamanın ruhu”. 
Zamanın ruhu bu dinamiklerin ürünü; Bolton, Pompeo, Hasbel, hatta korumacı ekonomik danışman Navarro’lu Trump yönetimi de bu kişileri seçip “sahneye” çıkaran zamanın ruhunun...[16]
Bunu görmeyen soru(n)ları ve zamanın ruhunu kavrayamaz!
Donald Trump’ın başındaki belalar arttıkça, olaylara tepkileri de ölçüsüzleşiyor. Şu kadar yıllık özel avukatının evine ve bürosuna özel savcının yaptığı baskının öfkesiyle ve bu darbenin hasarını kontrol amacıyla, önce ağzını bozup, katil Beşar Esad’dan “hayvan” diye söz edip, Suriye’ye saldırması emperyalistler dünyanın neresinde olursa olsun enerji kaynaklarının bulunduğu yerlere doğru devasa uçak gemileri yollayıp, tehditlerini artırmaları, savaşta paylarını artırmak için didişmelerine hız verdi.
Örneğin “Batı-Doğu dengesinde ciddi kırılma olduğu”nun altını çizen Kuzey Atlantik İttifakı (NATO) tarafından ‘Stratejik Öngörü Analizi’ başlıklı raporun 2017 yılı değerlendirmesinde 2035’e kadar ve sonrasına ilişkin öngörüler aktarılıyor. Rapora göre, ekonomik gücünün yanı sıra Güney Çin Denizi sahasında nüfuzunu arttıran Çin ile Doğu Avrupa ve Ortadoğu’da güçlenen Rusya’nın yükselişi, Batı’nın süregiden gerilemesini daha da derinleştiriyor.
Rapor, artan toplumsal huzursuzluklar ve kutuplaşma, teknolojiye erişim olanaklarının artması, gayri resmi silahlı örgütlenmelerdeki artış ve ülkelerde oluşan iktidar boşluklarının Batı-Doğu dengesindeki kırılmayla birleşerek devletlerarası büyük çatışma ve savaş ihtimalini arttırdığına işaret ediyor. Bu çerçevede de dünyada Soğuk Savaş dönemi misali yeni bir silahlanma yarışının tetikleneceği uyarısında da bulunuluyor. NATO yetkilisi General Denis Mercier, Reuters’a verdiği demeçte, “2013 yılına kıyasla devletlerarası büyük savaş riski günümüzde daha yüksek” ifadesini kullandı.[17]
Bununla da sınırlı değil: Batı medyası yeni bir Soğuk Savaş retoriğini başlattı. Ancak bu sefer hedefte Rusya veya yeni “düşman” İslâm değil, bir de Çin var. Sistematik bir biçimde Çin’in komşuları üzerinde tahakküm kurmaya çalıştığı, BM hukukunu hiçe saydığı, üstüne üstlük “büyük bir askeri güç” olmaya çalışarak, Batıya karşı tehditkâr davrandığı haber ve yorumlarda işlenir oldu. Pasifik’te hegemonya kavgalarını devreye soktu.

I.1) ASYA-PASİFİK PARANTEZİ

“Dünyada ekonomik, siyasi, askeri dengeler değişirken, değişikliklerin bir göstergesi olarak, ABD’nin ayrıcalıklar alanına şimdi Çin’in girmeye başladığı görülüyor.”[18] Yani Pasifik’te sular ısınmaya devam ediyor.
Dünya siyasetinin seyrini anlamak için Asya’daki gelişmeleri takip etmek şart. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın “Asya Pivotu” stratejisinin Çin’e yönelik bir çevreleme politikası doğrultusunda bölgedeki Amerikan gücü tahkim edilirken; çevrelemenin en önemli unsuru şüphesiz Japonya’dır.
 2001 yılında yazdığı bir yazıda ABD’li Diplomat Zalmay Khalilzad Çin’e karşı çevrelemenin temel hedeflerinden birinin olası bir Çin-Japon güvenlik ittifakını engellemek olduğunu belirtmişti.[19]
Ortadoğu’daki gibi kaos olmasa da Asya-Pasifik bölgesi içten içe kaynıyor. Çin’in siyasi, ekonomik ve askeri yükselişini dengeleme çabalarının tezahürü Japonya’daki gelişmeler oluyor. XX. yüzyıl başlarındaki emperyal milliyetçi saldırganlığın bedelini derin savaş yaralarıyla ödemiş Japonlar, militarizme “çark ediyor”.
Yani dünyanın gözü Suriye’deki gelişmelere, Ortadoğu’ya odaklanmışken Güneydoğu Asya’daki bölgesel etkinlik mücadelesi tüm hızıyla sürüyor. ABD, Çin, Hindistan, Japonya, Rusya ve Malakka Boğazı etrafında konumlanmış birçok “Asya kaplanını” bünyesinde barındıran bölge, sistemsel hegemonyasını korumak ve güçlendirmek isteyen ABD (Kartal) ile bu hegemonyayı kırmak isteyen Çin (Ejderha) arasındaki mücadele keskinleşiyor.[20]

I.2) UKRAYNA’DAN TİCARET SAVAŞI’NA

Ukrayna krizinin aynası, Batı merkezli devletler sisteminin krizinin aynası olması yanında; Batı ittifakının, ABD liderliğinin zaaflarını gözler önüne seriyor; Batı ile Rusya arasında Soğuk Savaş rüzgârları estirirken; “enerji savaşı”nı tetikleniyordu. XXI. yüzyılın başında Hazar bölgesi dâhil “Geniş Ortadoğu” üzerinden şekillenen “enerji savaşı”nın “soğuk cephesi” açıyordu.
Ukrayna’daki soru(n)larla birlikte Doğu Avrupa bir nevi Ortadoğulaşırken; NATO şemsiyesi altında birleşen emperyalistlerin amaç(lar)ı bölge üzerinde Rusya’nın her türlü etkisini zayıflatmaktı. Ancak bu tutmadı!
Ukrayna krizini değerlendiren İngiltere’nin eski Rusya Büyükelçisi Anthony Brenton, “Batı’nın tüm alanlardaki üstünlüğü tarihe karışıyor. Rusya’nın taleplerini kabul etmekten başka çaremiz yok. Artık Batı’nın görüşlerini dayatacağı bir dünyada yaşamıyoruz,” derken;[21] NATO Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Frederick Ben Hodges, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra NATO müttefiki ülkelerin rehavete kapılmış olduklarına işaret ederek, “Şimdi Rusya’nın gerçek yüzünü gördüler,” vurgusuyla yeni bir soğuk savaş sinyalini veriyordu.[22]
Ukrayna ilk işaret fişeğiyse, ticaret savaşı da ikinci işaret fişeğiydi…
ABD ile Çin arasında başlayan “ticaret savaşları”nın, ittifaklar zincirinin, ekonomik modellerin dayanıklılığını sorgulayan bir hegemonya savaşına dönüşmesi reel bir tehdit özelliği kazandı ve bunun sonrası da gelecek![23]
Hasılı; “Kendini Müslüman bilen bir kişi… insanın en büyük eğitici, öğretmeni ve önderi olan cihattan nasıl geri durabilir?”[24] diye haykıran bir ekolden gelen İHH İnsani Yardım Vakfı Genel Başkanı Bülent Yıldırım’ın, -ABD, İngiltere ve Fransa’nın Suriye’ye yönelik düzenlediği saldırıya ilişkin,- “Bugün atılan füzeler içimizi serinletmedi. Çok az vuruş yapıldı,”[25] dediği bir “Akıl Yitimi” ya da “Çılgınlık” çağındayız. Çünkü burjuva akıl(sızlık), saldırı/ saldırganlık, savunma/ meşru müdafaa, caydırıcı güç ne demektir sorgulamıyor. Moda deyişle “post-truth” denilen, demagoji ve manipülasyon âleminde enformasyon bombardımanının kurbanı herkes…
Sürdürülemez kapitalizmin “Yeni Dünya Düzen(sizliğ)i” (“YDD”) diye anılan neo-liberal vahşeti, militarist saldırganlığıyla paralel bir hegemonya sorunu yaşıyorken; döneme “kimin gücü neye yeterse” gerçeği damgasını vuruyor; kriz dönemlerindeki üzere!

II. AYRIM: SÜRDÜRÜLEMEYEN -KAPİTALİST- KRİZ

“Sürdürülemeyen -Kapitalist- Kriz” dedim; her türlü soru(n) buradan kaynaklanıyor!
“Üretken güçlerin ulaştığı en yüksek gelişme düzeyiyle birlikte mevcut servetin ulaştığı en büyük genişleme düzeyi, sermayenin değerini yitirmesi, emekçinin değersizleştirilmesi ve emekçinin yaşamsal güçlerinin en zora sokulacak bir biçimde tüketilmesiyle örtüşecektir. Bu çelişkiler, tabii ki, emeğin anlık olarak birden bire askıya alındığı ve sermayenin büyük bir kısmının sert bir biçimde gidebileceği yere kadar azaltılıp yok edildiği patlamalara, çalkantılara, krizlere yol açar. Bu çelişkiler, tabii ki, tüm emeğin birden bire askıya alındığı ve sermayenin büyük bir kısmının sert bir biçimde yok edilmesinin, sermayenin intihara yönelmeden üretken güçlerini tamamıyla kullanabildiği noktaya kadar kullanmasını sağlayacak patlamalara, krizlere neden olur. Yine de, düzenli bir biçimde yinelenen çalkantılar, her defasında daha yüksek bir ölçekte tekrarlanacak ve en nihayetinde de, sermayenin şiddetli bir biçimde yok olup gittiği bir noktaya ulaşacaktır. Sermayenin gelişmiş hareketinde krizlerden başka bu hareketi erteleyen anlar da söz konusudur; örneğin, mevcut sermayenin bir kısmının sürekli olarak değerini yitirmesi: üretimde doğrudan rolü olmayan sermayenin büyük bir kısmının sabit sermayeye dönüştürülmesi; sermayenin büyük bir kısmının üretken olmayan bir biçimde israf edilmesi vs gibi.”[26]
“Krizler daima mevcut çelişkilerin anlık (geçici) ve zora dayalı çözümleri olup, bozulmuş dengeyi bir süreliğine yeniden kuran şiddetli patlamalardır,”[27] diyen Karl Marx ekler:
“Sistem kendi mezarını kendisi kazmaktadır.”[28]

II.1) DURUM

Ergin Yıldızoğlu’nun, “Kapitalizm bu krizden çıkamaz! Başka bir kapitalizm ya da kapitalizmden başka bir şey gerekiyor. İkisi de şimdilik ufukta görünmüyor,”[29] notunu düştüğü kapsamda küresel kapitalizmin yapısal krizini, yönetenlerin çaresizliğini sergileyen bu kadar veri, bu kadar kısa sürede çok ender olarak ortaya dökülür. Dünya ekonomisi 2007 krizi öncesindeki zaafları sergiliyor. IMF uzmanları, vergileme teorisine “şok” yaratan katkılar yapıyor. Başta ABD Merkez Bankası Başkanı Yellen olmak üzere, merkez bankaları başkanları, dünya ekonomisinin işleyiş dinamiklerini artık anlamadıklarını itiraf ediyorlar.[30]
Özetle küresel kapitalizmin büyük durgunluğu; gerek merkezde yer alan ABD ve Avrupa ekonomileri, gerekse Çin ve diğer Asya ekonomilerinde büyüme oranları ve üretkenlik kazanımlarında gözlenen uzun dönemli durağanlık, küresel krizin de ana nedeni olarak değerlendirilirken; 1970 sonrasında tüm kapitalist merkezlerde gözlenen gelir dağılımındaki çarpıklık, sosyal dışlanma ve gerileyen eğitim ve sağlık hizmetleri, nihai olarak emek üretkenliğindeki kayıpların da temel açıklayıcısı olarak nitelendiriliyor. ABD’de 1970’ten bu yana en zengin yüzde 10 kesimin geliri yıllık ortalama yüzde 1.4 artış gösterirken, nüfusun geri kalan yüzde 90’ının gelirlerinin yılda ortalama yüzde 0.2 azaldığı rapor edilmekte. Emeğin ücret ve sosyal haklarının geriletilmesi, bir yandan sendikalaşma oranının 1970’lerde yüzde 27 iken, 2011 itibarıyla yüzde 13’e düşürülmesi ve güvencesiz istihdam biçimlerinin öncelikle kadın ve göçmen emeğinin acımasızca sömürülmesiyle birlikte Amerikan rüyasının da son bulduğunu belgeliyor.
Ticarileşen bir mal olarak eğitim ve sağlık hizmetlerinin gerek toplumsal kapsam, gerekse de genel kalitesindeki gerileme, gelir dağılımındaki artan çarpıklık ve bunun getirdiği toplumsal şiddet ve sosyal dışlanma Amerikan kapitalizminin önündeki en önemli yapısal sorunlar olarak boy göstermekte. Bu sorunlara bir de nüfusun yaşlanması, çevre ve hava kirliliğinin yarattığı ekolojik tehditler de eklenince büyük durgunluk diye adlandırılan reel üretim krizi hiç de şaşırtıcı gelmiyor.[31]
Dünya ekonomisinde büyük iflasların toplam cirosunun yüzde 34’lük artışla 19.1 Avro’ya çıktığı[32] tabloda ‘Uluslararası Finans Enstitüsü’ne (IIF) göre, küresel borç 2017’nin ilk çeyreğinde 217 trilyon dolarla rekor seviyeye ulaştı.[33]
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu ‘Fitch Ratrings’in açıklamasında 2016 yılının aynı dönemine göre 9.3 trilyon dolar olan negatif getirili küresel ülke borçları Avrupa Merkez Bankası’nın azaltma planına rağmen 9.7 trilyon dolara yükseldi.[34]
Öte yandan Uluslararası Finans Enstitüsü verilerine göre, dünya genelinde borç 2017 yılı ortalarında global GSMH’nin üç katını aşarak 226 trilyon dolarla rekor kırdı. Aralık 2017 itibariyle dünya genelinde borçların GSMH’ye oranı yüzde 324 seviyesinde.[35]
Küresel borç seviyesi 2016 yılında 215 trilyon doları aşarak tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. ‘Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (IIF) ‘Global Borç Monitörü’ raporuna göre, küresel borç miktarında 2016 yılında 7.6 trilyon dolar artış yaşanırken, 10 yıllık artış ise 70 trilyon dolar oldu. Buna göre küresel borçlar 10 yıllık sürede yüzde 48 arttı. Küresel borçtan aslan payını ise yine gelişmiş ülkeler aldı.[36]
Burada bir parantez açarak hatırlatalım: “Borç Tuzağı” 1980’lerin başında özellikle Latin Amerika ülkelerinde çılgınca gelişen borçlanma temposunu betimlemek için kullanılmaktaydı. İki petrol krizinin yaşanmış olduğu 1970’li yılların ikinci yarısında Latin Amerika ülkelerinin dış borçları yılda ortalama yüzde 20.4 oranında artmaktaydı... Ta ki 1982’de Meksika’nın borçlarını ödeyemeyerek moratoryum ilan etmesine kadar.
Borç tuzağı, kuşkusuz, sadece teknik bir iktisadi mesele değildi. Borç yükünün gerektirdiği devalüasyonist baskılar özellikle emekçiler üzerinden çıkartılıyor; borcun getirdiği sınıfsal tepkilerin bastırılması görevi ise antidemokratik, militarist darbelere devrediliyordu.
Bundan sonrasını Third World Network iletişim ağının direktörü Martin Khor’dan aktaralım:[37]
Borç tuzağı 2008 krizine giden yolda kapitalizmin ayırt edici özelliği oldu. Tüm dünya dış borç stoku toplamı 2002’de dünya toplam gelirinin yüzde 200’ü düzeyinde idi; 2015’e gelindiğinde borç oranı yüzde 225’e çıktı. 2015 itibarıyla 152 trilyon dolarlık bir büyüklük ifade eden bu tutarın ardında 2010 sonrasında geliştirilen “miktar kolaylaştırması operasyonları” ve “sıfır faiz içeren para politikaları” yatmaktaydı. Küresel krizden çıkışta gelişmiş kapitalist dünya görece daha yüksek faiz getirisi peşinde koşarken sıcak para akımları Türkiye’nin de aralarında bulunduğu “yükselen piyasa ekonomilerine” akmaktaydı. Öyle ki 2013’e değin söz konusu ülkelere giren sıcak para söz konusu ülkelerin milli gelirinin yüzde 1.3’üne ulaşmaktaydı. “Her ne pahasına borç” olanağından beklenen sermaye girişleri ile birlikte ekonomik faaliyetlerin canlanacağı ve küresel ekonomiyi krizden çıkartacağı hesaplarıydı. Ancak taze fonlar reel ekonomide sabit sermaye yatırımlarına ve emeğin üretkenliğini artırıcı teknolojik dönüşümleri beslemek yerine, borsa hisse senetleri, bonolar, repolar ve finans sisteminin yeni icat enstrümanları aracılığıyla kapitalizmin kumarhane masalarında çarçur edildi. Bankacılık kesimi dışındaki reel üretici sektörlerdeki şirketlerde de rant masalarına katılmayı çıkarlarına daha uygun buldular. Tüm dünyada reel üretici şirketlerin borçlanması hızla yükselirken sabit sermaye yatırımları gerilemekteydi.
Nitekim 2014 ve sonrasında durgunluk koşullarının gelişmekte olan ülkelere de sıçramasıyla birlikte küresel kriz yeni bir dönüşüm gösterdi. Söz konusu ülkelerde sermaye hareketleri yön değiştirdi ve çıkışa dönüştü. UNCTAD verileri gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışını 656 milyar dolar olduğunu tahmin ederken söz konusu oranın bu ülkelerin milli gelirlerinin yüzde 2.7’sini oluşturduğunu vurguluyordu.
Martin Khor’a göre yaşananlar, yaşanması muhtemel kâbusun habercisi gibidir: Küresel mali piyasalarda ucuz kredinin daralmasıyla birlikte tüm gelişmekte olan dünyada devalüasyonist baskılar hızlanacaktır. Borç yükü arttıkça, borçların çevrilmesi için gerekli fonlar zorunlu olarak “içeriden” karşılanacak; artan sömürünün yaratacağı sınıfsal tepkiler ise yükselen milliyetçilik dalgaları, sosyal ayrımcılık ve hukuk dışı uygulamalar aracılığıyla bastırılmaya çalışılacaktır.
Borç tuzağı ve borç bağımlılığı giderek kapitalizmin çirkin yüzünü-hukuk tanımazlığını ortaya dökmektedir.[38]
Özetle toparlarsak: ‘Uluslararası Finans Enstitüsü’ analizine göre, dünyada borç miktarı 2017’nin dördüncü çeyreğinde 237 trilyon dolara ulaşarak yeni bir rekor kırdı. ‘Bloomberg News’in aktardığı habere göre, küresel borç 2017 yılın son çeyreğinde 10 yıl öncesine göre 70 trilyon dolardan fazla arttı.[39]

III. AYRIM: KAPİTALİST BARBARLIK EVRENİ

Kapitalizmin yapısal (birikim rejimi) krizi içinde, kriz yönetim modeli çökerken çok şiddetli bir finansal kriz üretti. Ardından uzun bir durgunluk yerleşti… Karşımızda 1930’ları anımsatan bir resim şekilleniyorken; uluslararası siyasi askeri dengelerin değişmeye, olası bir savaşa giden yolun kısalmaya devam edeceğini söyleyebiliriz.
“Neo-liberalizm iflas edip”;[40] düzen dağılmaya devam ediyorken; “Dün, Francis Fukuyama, tarihin sonundan, liberalizmin (aslında kapitalizmin) totalitarizm üzerindeki nihai zaferinden, olaysız, yeknesak bir gelecekten söz ediyordu. Şimdi liberalizmin sonunu, ‘büyük savaş’ olasılıklarını, totaliter liderlerin marifetlerini konuşuyoruz! Nereden nereye geldik!”[41] diyor haklı olarak Ergin Yıldızoğlu…
‘Dünya Ekonomik Forumu’nun ‘Global Risks 2018’ raporu, sistem çapında bir çöküş olasılığına dikkat çekerken; ekonomik, finansal, teknolojik, siyasi, ekolojik riskler, birbirlerini besleyerek gelişmesiyle kapitalist dünya ekonomisi yapısal krizinde bocalarken, ABD liderliğindeki Batı merkezli ekonomik siyasi-kültürel şekillenmesinde, mali krizden bu yana ilginç dönüşümler yaşanıyor. Uluslararası ilişkiler yeniden biçimleniyor.
Burada “Küreselleşmeden sonra yine savaş mı?” sorusu yeniden güncelleşirken; XIX. yüzyılın son çeyreğinde başlayan küreselleşme XX. yüzyılın ilk çeyreğinde, ülkelerin içinde sınıf mücadelelerinin keskinleşmesi, uluslararası alanda da, dünyanın kaynaklarının o zamanki kontrolünü, o kontrolün dengelerini, kurallarını sorgulayan güçlerin yükselmesiyle çökmüştü. Bu çöküş kendini, ülkeler düzeyinde devrimci atılımlar, totaliter rejimler; uluslararası düzeyde de, bir hegemonya krizi, buna bağlı olarak, eski büyük güçlerle yenileri arasında patlak veren paylaşım savaşlarıyla ortaya koymuştu. 2007’deki finansal kriz, kaynak dağılımını ve küresel kapitalizmi düzenleyen ABD ve Batı egemenliği altında kurulmuş neo-liberal modelin tükendiğini kanıtlayınca, akıllar çok haklı olarak, XX. yüzyılın başına gitti.
Uluslararası finans-kapitalin önemli merkezlerinden Credit Suisse, finansal krizden bu yana her yıl yayımladığı Küresel Servet Raporu’nda, sürekli, dünya hane halkının yaklaşık yüzde 8’inin toplam servetin yüzde 80’inden fazlasına sahip olduğunu gösteriyor.
2018’de Oxfam’ın Davos öncesinde yayımladığı servet raporu, Credit Suisse raporlarının saptadığı durumun daha da ağırlaştığını ortaya koydu: 2017 yılında üretilen küresel servetin yüzde 82’si toplam nüfusun yüzde 1’ine gitmiş. Oxfam’a göre, 2009 yılında dünyanın toplam servetinin yüze 50’si 380 kişiye aitmiş. Bu sayı 2017’de 61 kişiye düşmüş.[42]
Bunun sebebi:[43] “Giderek büyüyen ve küresel bir sorun hâline geline sosyal adaletsizlik”![44]
Kolay mı? Kapitalist sistemin dünyayı sürüklediği siyasi, ekonomik, ekolojik ve toplumsal yıkımın boyutları dehşet verici ölçülere ulaştı. Bir avuç zengin dünyaya hükmederken; ‘Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) bir raporuna göre, dünya üzerinde en az 4 milyar insan sosyal güvenlik haklarından yoksun olarak yoksulluk içinde yaşamaya mahkûm.
ILO raporunda, 7.5 milyarlık dünya nüfusunun sahip olduğu sosyal güvenlik hakları değerlendirilirken, nüfusun büyük kısmının hiçbir hakkının olmadığı sonucu çıktı. Rapora göre, dünya nüfusunun yüzde 55’i sağlık güvenliği, anne ve çocuk sağlığı yardımı ile aile yardımlarından yoksun. 4 milyarı aşkın bu kesimin işsizlik, yaşlılık veya engellilik hâlinde verilen yardımlara da erişemediği tespit edildi. Aynı raporda dünya nüfusunun sadece yüzde 29’unun tam anlamıyla sosyal güvenlik haklarına sahip olduğuna dikkat çekildi. Sadece kısmen bazı haklardan yararlananlarla birlikte, sosyal güvenlikten yoksun olanların oranı yüzde 71’i buluyor.
Rapora göre, dünya üzerindeki işsiz bireylerin sadece yüzde 21.8’i işsizlik sigortasından yaralanabilirken, yaşlılar arasında bu oran çok daha yüksek. Yaşlılık yardımı veya emeklilik maaşı alan yaşlıların oranı yüzde 68’i buluyor ancak bu bireylerin büyük çoğunluğunun yoksulluk içerisinde yaşadığı da bir gerçek. Sosyal güvenlikten yoksun olarak yaşayanların oranının yüksek olduğu bir diğer grup ise, büyük oranda bedensel engeli bulunan bireyler. Rapora göre, engelliler arasında sosyal güvenlik hakkına sahip olanların oranı sadece yüzde 27.8’de kalıyor.
ILO raporunda çocukların durumuna değinilirken, dünya üzerinde sosyal güvenlik haklarından yararlanabilen çocukların oranının yüzde 35’in altında olduğu belirtildi. Sosyal güvenlikten yoksun olan 1.3 milyar çocuğun büyük kısmı Afrika ve Asya ülkelerinde yaşıyor.[45]
Kimsenin inkâr edemeyeceği üzere; kapitalizmin içsel çelişkilerinin sistemi çıkışsızlığa sürükleyecek denli keskinleştiği bir tarihsel dönemden geçiyoruz. Bu durum kendisini pek çok görüngüyle ortaya koyuyor. Sermayenin yoğunlaşma ve merkezileşmesindeki olağanüstü hızlanmayla birlikte toplumsal eşitsizliğin akıl sınırlarını zorlayan boyutlara ulaşması bunun en tipik göstergesi. Üretim araçları ve dolayısıyla zenginlik giderek çok daha küçük bir azınlığın elinde toplanırken, toplumun büyük çoğunluğu sermayenin köleliğine ve yoksulluğa mahkûm ediliyor. Çeşitli kurumlardan burjuva iktisatçıların “aklımızı başımıza almalıyız” minvalindeki uyarılarının sıklık ve dozunun artması da, aslında söz konusu çelişkilerin sistemi tehdit eder boyutlarda derinleştiğine işaret ediyor.
‘The Forbes’, ‘The Fortune’, ‘Credit Suiss’, ‘Oxfam’, ‘IPS’ gibi çok sayıda kuruluş tarafından yapılan araştırmalar ve açıklanan veriler, işçi ve emekçi sınıfların yarattıkları toplam değerden aldıkları payın çarpıcı bir şekilde düştüğünü, dünyaya hükmeden en zenginlerin gelirlerinin ise katlanarak artmaya devam ettiğini çok çarpıcı bir şekilde gösteriyor.
Amerika’da ‘IPS’in (‘Politik Araştırmalar Enstitüsü’) hazırladığı Kasım 2017 tarihli rapor[46] da bu açıdan çarpıcı veriler sunuyor. “Milyarder Zenginler 2017: Forbes 400 ve Geri Kalanlarımız” başlığını taşıyan bu rapor, ABD’nin en tepedeki 400 milyarderinin zenginliklerinin karşılaştırmalı bir analizini yapıyor. Bu milyarderlerin sahip olduğu zenginlik ABD nüfusunun en yoksul kesimleriyle karşılaştırıldığında ortaya şu çarpıcı sonuç çıkıyor: En zengin 3 kişinin toplam zenginliği = 276 milyar dolar = nüfusun en alt yüzde 50’sinin (160 milyon kişinin) toplam zenginliği;[47] En zengin 400 kişinin toplam zenginliği = 2.7 trilyon dolar = nüfusun en alt yüzde 64’ünün (204 milyon kişinin) toplam zenginliği…
Araştırmanın gösterdiği bir diğer dikkat çekici nokta, ‘The Forbes’un ilk kez 1982 yılında hazırladığı ‘En Zengin 400’ listesine giren milyonerlerin sahip olduğu toplam zenginliğin bugünün en zengin üç kişisinin toplam zenginliğinden daha az olmasıdır. Sermayenin inanılmaz bir hızla merkezileştiğini ve gelir eşitsizliğinin de aynı hızla arttığını gösteren bu tablonun, sadece Amerika için değil tüm dünya için geçerli olduğunu da biliyoruz. İşte birkaç veri:
‘Credit Suisse’in Kasım 2017 tarihli ‘Küresel Zenginlik Raporu’na göre, küresel zenginlik on yıl öncesine göre yüzde 27 artarak 280 trilyon dolara çıkmış. Peki, bu zenginliğin tümünü yaratan emeğin ondan aldığı pay ne kadar artmış? Koca bir sıfır! Daha doğrusu, emekçilerin aldıkları pay sabit bile kalmayıp çarpıcı bir şekilde azalmış. Örneğin 2016 tarihli bir Oxfam araştırmasına göre, en yoksul yüzde 50’nin sahip olduğu toplam zenginlikte 2010-2015 arasında yüzde 41 oranında[48] bir düşüş yaşanmış; üstelik küresel nüfustaki 400 milyonluk artışa rağmen! Buna karşılık, en zengin yüzde 1’lik kesim 2001 yılında küresel gelirin yüzde 45.5’ine sahipken, bu oran bugün yüzde 50.1’e yükselmiş.[49]
2017’de dünya üzerindeki 2043 milyarderin sahip olduğu toplam servet 7.7 trilyon dolara çıkmış durumda. Oysa milyon, milyar basamağındaki sayılar, emekçilerin hayatına ancak açların, yoksulların, işsizlerin, savaşlarda yaşamını yitirenlerin, bu nedenle göç etmek zorunda kalanların, yani felâketlerin boyutunu ifade ederken giriyor! Bir avuç asalak “zamanların en iyisi”ni yaşarken, milyarlarca emekçi “zamanların en kötüsü”ne mahkûm ediliyor![50] Burada kelimenin gerçek anlamıyla bir avuçtan söz ediyoruz. Zira şu anda dünyanın en zengin 5 kişisi,[51] en yoksul yüzde 50’nin sahip olduğu toplam zenginlikten daha büyük bir zenginliğe sahiptir. Oysa çok değil yedi yıl önce bu sayı 358 idi. İki yıl önce 62 ve bir yıl önce 8!
Örneğin ciro bakımından dünyanın en büyük tekeli olan Wallmart’ın 485 milyar doları aşan yıllık cirosu, en yoksul 80 ülkenin milli gelirinin toplamından daha fazladır. Oysa çok değil bundan on yıl önce, en büyük 20 tekelin cirolarının toplamı 80 ülkenin milli gelir toplamına eşitti.
2016 verileriyle dünya gayri safi hasılası 75.5 trilyon dolarken, dünyanın en büyük 500 tekelinin cirosu 27.7 trilyon (toplam kârları 1.5 trilyon) dolardır ve 34 ülkeye yayılan bu şirketlerde 67 milyon işçi çalışmaktadır.[52] Bu cironun onda biri sadece en büyük on tekele, yaklaşık yarısı ise yüz tekele aittir. Yani yoğunlaşarak devasa boyuta ulaşan sermayeler aynı zamanda merkezileşerek giderek çok daha küçük bir azınlığın elinde toplanmaktadır.
Tekellerin ciroları, toplam mal ve hizmet üretiminde tuttukları yer ve tekelci sermayenin toplumsal değerden aldığı pay konusunda önemli bir fikir vermektedir. Ancak şunu da belirtmek gerekiyor ki, ciro miktarı ekonomi üzerindeki kontrol gücünü birebir yansıtmamaktadır. Tam da bu yüzdendir ki en büyük 500 tekelin ciro sıralamasındaki konumları, her zaman mali-oligarşinin hiyerarşisindeki konumlarının izdüşümü olmamaktadır. Meselâ ciro sıralamasında daha geri basamaklarda olabilen finans şirketleri, buna rağmen mali-oligarşinin tepe konumlarında yer almaktadırlar.
Toplam 43 bin 60 çokuluslu şirketin 15 bin 491’i diğerlerinden açık ara daha büyükler ve “küresel işletme gelirleri”nin yüzde 94’ünü kontrol ediyorlar. Çokuluslu şirketlerin büyükbaşları diyebileceğimiz bu 15 bin 491 şirketin içinden 737 tanesi, 43 bin küsur şirketin toplam varlıklarının yüzde 80’ini kontrol ettiği gibi, bunların içinden 147 tanesi de toplam varlığın yüzde 40’ını kontrol ediyor. Bu 147 şirketin 110’unu da bankalar ve benzeri finans kuruluşları oluşturuyor.[53]

III.1) EŞİTSİZLİK

Paulo Freire’nin, “Dünya, aç oldukları için uyuyamayanlarla, açlardan korktukları için uyuyamayanlar arasında bölünmüş durumdadır,”[54] diye tarif ettiği yerküreye ilişkin; Charles Bukowski’nin ironik betimlemesi de, “Afrika’ya ilaç göndermeye karar vermiştik; fakat hepsinin üzerinde ‘tok karnına’ yazıyordu” biçimindedir.
Eşitsizlik yerküresi tam da budur; 2018’in Ocak ayının sonlarına doğru medya, dünyada 2017 yılında yaratılan zenginliğin yüzde 82’si en zengin yüzde 1’in ellerinde toplanırken, dünya nüfusunun yarısının eline ise hiçbir şeyin geçmediğini duyuruyor;[55] Fransız ekonomist Thomas Piketty ile ekibinin araştırması, dünya genelindeki gelir eşitsizliğinin 35 yılda daha da arttığını ortaya koyuyordu.
2018 yılı ‘Dünya Ekonomik Forumu Raporu’na göre, dünya ekonomisinin milli gelirler toplamı bağlamında “büyüme” gösteriyor olmasına karşın, söz konusu kalkınma endeksine göre 29 gelişmiş ülkenin 20’sinde sosyal kapsayıcılık göstergelerinin gerilediği; 74 kalkınmakta olan ülkenin 56’sında ise nesiller- arası eşitsizliğin artmış olduğu gözlenmekte.[56]
‘Dünya Eşitsizlik Raporu’, 70’i aşkın ülkeden 100’ün üstünde araştırmacının katkısıyla hazırlandı. Rapora göre, 1980 yılından bu yana, dünyanın en zengin yüzde 1’lik dilimindeki insanların gelir artışı, en fakir yüzde 50’nin gelir artışını ikiye katladı.
Rapora göre, zengin ile fakir arasındaki gelir eşitsizliğinin en az olduğu yer Avrupa. Avrupa’da 2016 yılında en zengin yüzde 10’luk kesimin gelirinin, milli gelirin yüzde 37’sini oluşturduğuna dikkat çekildi.
Ortadoğu’da ise bu oranın yüzde 61’e çıktığı görüldü. Gelir vergisi beyanlarının da ölçüm verisi olarak dahil edildiği araştırmaya göre, uzmanlar 1980 yılından bu yana Kuzey Amerika, Çin ve Rusya’da zengin ile fakir arasındaki gelir eşitsizliğinin hızlı şekilde büyüdüğünü saptadı.[57]
Örneğin 2017 tarihli ‘Word Inequality Lab/ Dünyadaki Eşitsizlikleri İnceleme Laboratuvarı’nın ‘Dünyada Eşitsizlik Raporu’, 1980’den günümüze, dünya nüfusunun yüzde 1’ini oluşturan en zenginlerin, dünya nüfusunun alt yarısını oluşturan yüzde 50’nin iktisadi büyümeden aldığı payın iki mislini kaptığını gösteriyor. ABD’de yirmi beş yılda, zenginler daha fazla zenginleşirken, yoksullar da daha fazla yoksullaştı.[58] Sanayileşmiş ülkelerin çoğunda hem yoksulluk hem de eşitsizlikler artmaya devam ediyor. İngiltere’de yirmi yılda gençler arasında yoksulluk oranı yüzde 30’a çıktı.[59]
Biraz gerilere gidersek: Oxfam’ın 2014 yılı raporuna göre dünya üzerindeki en zengin 85 kişinin toplam malvarlığıyla en yoksul 3.5 milyar insanın toplam malvarlığı birbirine eşitken;[60] 2017 raporu dünya nüfusunun yarısından daha zengin milyarderin sayısının 8 ortaya koyuyordu; her 10 kişiden 7’si 30 yıldır eşitsizliğin arttığı bir ülkede yaşamaktaydı.[61]
Aynı rapora göre, 2010 yılından bu yana milyarderlerin serveti sıradan çalışanlara göre altı kez daha hızlı büyürken Mart 2016 ile Mart 2017 arasında her iki günde bir yeni bir milyarder ortaya çıktı ve milyarderlerin sayısı rekor bir seviye olan 2043’e ulaştı.
Oxfam’ın 2017 raporunda dünya nüfusunun yarısının servetine denk bir miktarın 8 kişinin elinde olduğunu açıklamıştı. Bir yıl sonra bu sayının 42 olduğunu ifade etti.
Raporda, dünyanın en büyük beş moda markasının genel müdürlerinin maaşlarının sadece dört günlük toplamının Bangladeş’teki tekstil işçilerinin bir hayat boyu kazandığından daha fazla olduğu açıklanıyordu.[62]
Evet zenginlerin 2017’de çok iyi bir yıl geçirdiği küresel servet raporuyla da tescillendi! Küresel servet 2016’ya göre yüzde 6.4 arttı ve 280 trilyon dolara çıktı. En zengin yüzde 1, küresel servetin yüzde 50.1’ine sahip oldu. Serveti 10 bin doların altında olan 3 milyar 474 milyon kişi küresel servetten sadece yüzde 2.7 pay aldı.[63]
‘Dünya Bankası’nın ‘Ülkelerin Değişen Serveti-2018’ raporunda, 2014’de küresel servetin yüzde 66 artarak 1 katrilyon 143 trilyon dolara ulaşmasına karşın, dünyada servet dağılımında önemli düzeyde eşitsizliklerin mevcut olduğu bildirildi.
Raporun bulgularına göre, yirmi yıllık dönemde küresel servet önemli oranda artarken, 24’ten fazla ülkede çeşitli gelir dilimlerinde kişi başına düşen servet azaldı veya aynı kaldı.
Küresel servet tahmini olarak, 2014’deki sabit fiyatlarla yüzde 66 artarak 690 trilyon dolardan 1 katrilyon 143 trilyon dolara yükseldi. Bu artışa karşın, önemli düzeyde bir eşitsizliğin mevcut olduğu görülürken, yüksek gelirli OECD ülkelerinde kişi başına düşen servet düşük gelirli ülkelere göre 52 kat daha fazla gerçekleşti.[64]
Ve nihayet: 1950-2000 yılları arasındaki yarım yüzyılda dünya ekonomisi tam 7 kat büyüdü. Bu zaman zarfında dünya ölçeğinde gelir/servet eşitsizliği de büyümeye devam etti... 1960 yılında dünyanın en zengin beşte birinin (1/5) geliri, en yoksul beşte birin 30 katıydı. Bir’e otuzdu (1/30). Bu oran 1991’de bir’e altmıştı (1/60)... Yedi yıl sonra, 1998’de de bire yetmişti (1/70)... Ve 1.3 milyar insan günde 1 dolardan az “gelirle” yaşamaya mahkûm edilmiş durumdaydı...[65]

III.2) ZENGİNLİK

Honoré de Balzac’ın, “Gözle görülür bir nedeni bulunmayan servetlerin gizi, temiz yapıldığı için unutulmuş birer cinayettir,” tarifi; belki de “YDD” zenginliğinin en iyi tanımıdır!
Kapitalist-emperyalist sistemin göç, savaş, sömürü, ekolojik yıkım üzerinden dünyayı sürüklediği kaos yayılırken, bir yandan da dünyanın serveti bir avuç zenginin ellerinde toplanıyor. ‘Bloomberg Milyarderler Endeksi’nde yer alan bilgilere göre, dünyanın en zengin 500 kişisinin, 27 Aralık 2016’da 4.4 trilyon dolar olan serveti 26 Aralık 2017 itibarıyla yüzde 23 artarak 5.3 trilyon dolara ulaştı. Böylece 500 kişinin 2017’de servetlerine 1 trilyon dolar daha ekledi.[66]

100 YILIN EN DEĞERLİ ŞİRKETLERİ[67]
1917
1967
2017
SIRA
ŞİRKET
DEĞERİ (milyar dolar)
SIRA

DEĞERİ (milyar dolar)
SIRA
ŞİRKET
DEĞERİ (milyar dolar)
1
US Steel 
46.4
1
IBM 
258.6
1
Apple
898
2
American Telephone & Telegraph 
14.1
2
American Telephone &Telegraph 
200.5
2
Alphabet (Google)
719
3
Standard Oil of N.J. 
10.7
3
Eastman Kodak
177
3
Amazon
543
4
Bethlehem Steel 
7.1
4
General Motors 
171.2
4


5
Armour & Co. 
5.8 
5
Standard Oil of N.J.
106.5
5
Facebook
518
6
Swift & Co. 
5.7
6
Texaco 
82.3
6
Berkshire Hathaway
452
7
International Harvester 
4.9
7
Sears Roebuck 
64.6
7
Johnson & Johnson
374
8
E.I. du Pont de Nemours 
4.9
8
General Electric 
63.9
8
Exxon Mobil
350
9
Midvale Steel 
4.8 
9
Polaroid
58
9
JP Morgan
340
10
US Rubber 
4.6
10
Gulf Oil
58
10
Wells Fargo &Co.
266

2016’da her gün servetlerine 2.7 milyar dolar ekleyen “en zenginler”, 2017’de, 2016’da kazandıklarının 4 katından fazla kazandı. ABD’li e-ticaret devi Amazon’un kurucusu ve Üst Yöneticisi (CEO) Jeff Bezos, 34.2 milyar dolarla servetini en fazla arttıran kişi oldu ve 99.6 milyar dolar servete ulaştı. Bezos, 2013’den beri dünyanın en zengin kişisi olan Microsoft’un kurucusu, 91.3 milyar dolara sahip Bill Gates’in unvanını elinden aldı.
Listeye giren 49 ülkeden zenginler arasında 38 Çinli milyarder, ekledikleri 177 milyar dolarla servetlerini yüzde 65 artırdı. Veriler, komünist sistemle yönetildiğini iddia eden Çin’de devlet kapitalizminin iktidarda olduğunu bir kez daha gösterirken, listede 159 isimle temsil edilen ABD’de ise, milyarderler 315 milyar dolar ekledikleri servetlerini yüzde 18 artırmış oldu. Çinli işveren Hui Ka Yan, 25.9 milyar dolarla servetini yüzde 350 artırdı ve Bezos’un ardından servetini en fazla artıran kişi konumuna yükseldi.

EN ZENGİN 49 KİŞİ[68]
SIRA
KİM?
SERVET (milyar dolar)
ŞİRKET
1
Bill Gates
89
Microsoft
2
Jeff Bezos
81.5
Amazon.com
3
Warren Buffett
78
Berkshire Hathaway
4
Mark Zuckerberg
71
Facebook
5
Larry Ellison
59
Oracle
6
Charles Koch
48.5
Koch Industries
7
David Koch
48.5
Koch Industries
8
Michael Bloomberg
46.8
Bloomberg LP
9
Larry Page
44.6
Google
10
Sergey Brin
43.4
Google
11
Jim Walton
38.4
Wal-Mart
12
Alice Walton
38.2
Wal-Mart
13
Sheldon Adelson
35.4
Las Vegas Sands
14
Steve Ballmer
33.6
Microsoft CEO’luğu
15
Jacqueline Mars
25.5
Mars 
16
John Mars 
25.5
Mars
17
Phil Knight
25.2
Nike
18
Michael Dell
23.2
Dell
19
George Soros
23
Hedge fonları 
20
Elon Musk
20.8
Tesla Motors
21
Paul Allen
20.6
Microsoft, yatırımlar
22
Len Blavatnik
19.6
TNK-BP
23
Laurene Powell
19.4
Apple, Disney
24
James Simons
18.5
Hedge fonları
25
Ray Dalio
17
Hedge fonları
26
Carl Icahn
16.7
Yatırımcılık
27
Donald Bren
16.3
Gayrimenkul
28
Abigail Johson
16
Fidelity Investments
29
Charles Ergen
15.8
EchoStar
30
Thomas Peterffy
15.1
Interactive Brokers
31
Dustin Moskovitz
13.6
Facebook
32
Lukas Walton
13.2
Wal-Mart’ın kurucusu Sam Walton’un torunu
33
Steve Cohen
13
Hedge fonları
34
Philip Anschutz
12.6
Hedge fonları 
35
Eric Schmidt
12.6
Google
36
Stephen Schwarzman
12.6
Blackstone
37
Donald Newhouse
12.3
Medya
38
Jim Kennedy
12
Medya
39
Rupert Murdoch
12
Medya
40
Ronald Perelman
11.7
Kaldıraçlı satın alımlar
41
Ronald Perelman
11.7
Kaldıraçlı satın alımlar
42
Harold Hamm
11
Continental Resources
43
David Tepper
11
Hedge fonları
44
Andrew Beal
10.9
Beal Bank
45
Leonard Lauder
10.6
Estee Lauder
46
John Menard
9.9
Menards
47
Jan Koum
9.6
WhatsApp
48
Pierre Omidyar
9.6
EBay
49
Micky Arison
9.4
Carnival Corp.

2017 teknoloji patronlarının yılı oldu. Listede yer alan 57 teknoloji milyarderi, 262 milyar dolarla servetlerini yüzde 35 artırdı. Facebook’un kurucu ortağı Mark Zuckerberg, 22.6 milyar dolarla servetini yüzde 45 artırdı. Endekste yer alan ve servetini artıran 440 milyarder, 2017’de 1.05 trilyon dolarlık artış sağladı.[69]
‘Credit Suisse Research Institute’nün ‘Global Wealth Raporu’na göre toplam küresel servet 280 trilyon dolara ulaştı ve 10 sene önce yaşanan finansal krizden bu yana yüzde 27’lik artış gösterdi. Dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesimi, ilk kez dünyadaki toplam varlığın yarısından fazlasına sahip oldu.[70]
UBS Group AG ve PwC raporuna göre 2016’da Asya’da her iki günde bir yeni bir milyarder ortaya çıkarken, Asyalı milyarderlerin sayısı neredeyse dörtte bir artarak 637’ye ulaştı. ABD’de ise milyarder sayısı 563 oldu.
Asyalı milyarderlerin toplam serveti neredeyse üçte bir oranında artarak 1.5 trilyon dolardan 2 trilyon dolara yükseldi. 2016’da, ABD’deki milyarderlerin serveti 2.8 trilyon dolara çıktı.
2016’da Avrupa’da 342 milyarder bulunurken, toplam servetleri yüzde 5’lik artışla 1.3 trilyon doları aştı.[71]

AVRUPA’NIN EN ZENGİN İSİMLERİ[72]
SIRA
KİM
ÜLKE
SERVETİ (milyar dolar)
MARKA/ SEKTÖR
1
Amancio Ortega
İSPANYA
74.4
Zara
2
Bernard Arnault
FRANSA
62.9
LVMH
3
Maria Franca Fissolo
İTALYA
30.2
Nutella (çikolata)
4
Karl Albrecht Jr 
ALMANYA
29.2
Süpermarketler
5
Kjeld Kirk Kristiansen 
DANİMARKA
22.7
Lego
6
Dietrich Mateschitz 
AVUSTURYA
19.6
Red Bull
7
Stefan Persson 
İSVEÇ
18.6
H&M
8
Hinduja Ailesi 
İNGİLTERE
18.4
Çeşitli sektörler
9
Pallonji Mistry 
İRLANDA
16.8
İnşaat
10
Charlene de Carvalho-Heineken 
HOLLANDA
15
Heineken
11
Petr Kellner 
ÇEK CUMHURİYETİ
14.2
Bankacılık, Sigorta
12
John Fredriksen 
Güney Kıbrıs
9.8
Nakliyat
13
Gianluigi & Rafaela Aponte
İSVİÇRE 
8.9
Nakliyat
14
Albert Frere 
BELÇİKA
5.4
Yatırımlar
15
Odd Reitan 
NORVEÇ
5.2
Perakende, Gayrimenkul
16
Bidzina Ivanishvili 
GÜRCİSTAN
4.5
Yatırımlar
17
Rinat Akhmetov 
UKRAYNA
4.4
Çelik, Kömür
18
Antti Herlin 
FİNLANDİYA
4.2
Asansör, Yürüyen Merdiven
19
Murat Ülker 
TÜRKİYE
3.8
Gıda İmalatı
20
Dominika Kulczyk 
POLONYA
3.6
Çeşitli sektörler
21
Alexandre Soares dos Santos 
PORTEKİZ
2.9
Süpermarketler
22
Christoph Zeller 
LİHTENŞTAYN
2.7
Diş implantları
23
Spiro Latsis 
YUNANİSTAN
2.7
Bankacılık, Gemi Ticareti
24
Tatiana Casiraghi 
MONAKO
2i3
Bira
25
Stephen Lansdown 
GUERNSEY
2.2
Finansal hizmetler
26
Thor Bjorgolfsson 
İZLANDA
1.8
Yatırımlar
27
Ion Tiriac 
ROMANYA
1.3
Bankacılık, Sigorta
28
Ivan Chrenko 
SLOVAKYA
1.2
Gayrimenkul

III.3) YOKSULLUK

Gelelim Fyodor Dostoyevski’nin, “Yoksulluktan utanmak aptallıktır. Aptallıktan utanın,” uyarısıyla müsemma yoksulluğa…
Dünya genelinde çatışmaların neden olduğu açlık yüzünden ölme riskiyle karşı karşıya olanların sayısının iki yılda yüzde 55 artarak 124 milyona ulaştığını açıklayan[73] BM, 2018’de 136 milyon kişinin yardıma muhtaç olacağını söyleyerek 22.5 milyon dolarlık insani yardım çağrısı yaptı.[74]
BM’nin açıkladığı ‘2017 Dünya Açlık Endeksi’ne göre yerkürede 815 milyon kişi açken;[75] açlığın bir silah aracı olarak kullanılmaması gerektiğini belirten BM Gıda Hakkı Raportörü Hilal Elver, kriz bölgelerindeki yaklaşık 20 milyon insanın akut açlıkla karşı karşıya olduğuna dikkat çekip; BM’nin tahminlerine göre 45 ülkede yaklaşık 70 milyon insanın acil gıda yardımına ihtiyaç duyduğunu ve bu oranın 2015 yılına göre yüzde 40’lık bir artış anlamına geldiğini sözlerine ekledi.[76]
Özetle açlıkla mücadele bağlamında BM hedeflerine ilişkin, “2030 yılına kadar sıfır açlık mı? Savaşlara son vermeden bu bir şakadan ibarettir” ifadesini kullanan BM’ye bağlı Dünya Gıda Programının (WFP) İcra Direktörü David Beasley, 19 ülkenin “uzun süreli çatışma” içinde olduğunu ve WFP fonlarının yüzde 80’inin çatışma bölgelerine ayrıldığını belirterek, 2016 yılında uç noktada açlıkla karşı karşıya kalan kişi sayısının 777 milyondan 815 milyona çıktığını açıkladı.[77]
Ve bir şey daha: 2017 itibarıyla Amerika’da enflasyondan arındırılmış reel ücretler 1973’e görece sadece yüzde 10 artmış durumda ve 1973 sonrasında Amerika’da reel ücretlerin yıllık artış hızı yüzde 0.2’nin altında gerçekleşti.[78]

III.4) SİLAHLANMA

Silahlanma (ticareti) ve militarist birikim konusuna Paul Virilio’nun, “Kapitalizmin Marksist tanımı olan ‘insan hayatının tüketicisi ve ölü emeğin kurucusu’ deyişi burjuvaziye gayet uygun düşer, ama burjuvazi asker teknik danışmanın ortağı olduğu üretme ve ürettiğini yok etme araçlarını aynı anda yarattığı: yani ordularının, daha sonra da askeri kompleksin kökenindeki savaş girişimcisi olduğu için böyledir bu,”[79] uyarısının altını çizerek başlamakta yarar var.
Bir de, “Sermaye ne kadar küreselleşirse küreselleşsin, yerel sermayeler yok olmaz, sınıf mücadelesi de her zaman öncelikle yereldir. Yerel düzeyde, hem çıkarlarını korumak isteyen ülke halklarının, farklı sınıfların, hem de iktidarlarını korumak isteyen egemen sınıfların ellerindeki en etkin ‘araç’ ulus devlettir. Bu ‘araç’, yalnızca yerel düzeyde, denetimi, disiplini (‘bütünlüğü’) sağlamakla kalmaz, aynı zamanda, ülkenin kapitalizminin kriz dinamiklerini dışsallaştırmaya, örneğin kapasite fazlasını, aşırı birikmiş mali sermayeyi diğer ülkelerin ekonomilerine ihraç etmeye, diğer ülkelerin benzer reflekslerine karşı da korunmaya çalışır. Bu çok kaba betimlemeler bile, ulus devletlerin, ‘yapılandırılmış bir bütünlük’ (hegemonya, hatta imparatorluk sistemi) içinde değillerse-uzun süre barış içinde yaşayamayacaklarını gösteriyor,”[80] diyen Ergin Yıldızoğlu’nun saptamasını…
Örneğin ‘Integrated Regional Information Networks’a (IRIN) göre, yerkürede yıllar önce başlayan ve hâlen devam eden 40 savaş bölgesi varken;[81] ‘Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) raporuna göre, Ortadoğu ülkelerinin silah ithalatı 2013-2017 yılları arasındaki beş yıla göre iki kat arttı. ABD ile Almanya’nın da dahil olduğu Avrupa ülkeleri Ortadoğu’ya yapılan silah tedariğinde başı çekiyor. Bölgedeki en büyük silah ithalatçısı ise Suudi Arabistan. ABD ve Batı ülkeleri Riyad yönetiminin beş yıldaki silah talebinin yüzde 98’ini karşıladı. 2015’ten bu yana Yemen’de askeri harekât yürüten Suudi Arabistan’ın 2013-2017 arasındaki silah ithalatı önceki beş yıla kıyasla yüzde 225 oranında arttı.[82]
ABD Dışişleri Bakanlığı Slovakya’ya 2.91 milyar dolar, İspanya’ya 1.3 milyar dolar ve İngiltere’ye 500 milyon dolar tutarında olmak üzere 4.71 milyar dolarlık silah sattı.[83]
Britanya’nın 2015’te Yemen işgaline başladığından bu yana Suudilere 4.6 milyar sterlin silah sattığı belirtiliyor. ‘The Independent’ta yer alan habere göre, 2015 yılında Suudi Arabistan öncülüğündeki Arap koalisyonunun Yemen’i işgal etmesinden bu yana, Londra Riyad’a 4.6 milyar sterlinlik silah sattı.
Uluslararası Ticaret Departmanı’nın (DIT) verilerine göre 2015 yılından bu yana bomba ve füze lisansları için 1.9 milyar sterlin (artış yüzde 457), savaş uçağı lisansları için de 2.7 milyar sterlinlik (artış yüzde 70) anlaşma yapıldı.[84]
Ve nihayet Ortadoğu’ya silah satışı ikiye katlandı;[85] bu kadarı yeter değil mi?

III.5) VAHŞET KARELERİ

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in, kriz, milliyetçilik, yabancı düşmanlığı, sosyal eşitsizliğin arttığı dünyayı 2018’de yeni tehlikelerin beklediği uyarısının altını çizip, “2018’in ilk gününde, alarm çalıyorum. Alarm seviyesini kırmızıya çıkarıyorum,” dediği[86] yerkürede 1.1 milyardan fazla insanın herhangi bir kimlik belgesi yokken;[87] dünya nüfusunn yarısından çoğu sağlık hizmeti alamıyor…
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile Dünya Bankası’nın 15 Aralık 2017’de açıklanan ortak rapora göre dünya nüfusunun yarısından çoğu temel sağlık hizmetlerine erişim olanağı bulamazken dünya genelinde 800 milyon kişinin toplam gelirlerinin en az yüzde 10’unu sağlık hizmetlerine harcamak zorunda kaldığı, bu kişilerden 100 milyon kadarının sağlık harcamalarından kaynaklı borçlanma yüzünden aşırı derecede yoksullaşarak günde 1.9 dolardan az miktarda parayla geçinmek zorunda kaldığı duyuruldu.[88]
Böylesi tabloda Sri Lanka da 10 binden fazla bebek satılıyor;[89] Altın ve petrol gibi, artık insan vücudunun parçalarının da borsası oluşmuş durumda. ABD’de ülke çapında 34 firma özellikle fakirlerin vücutlarına “hammadde” muamelesi yapıp satışa çıkarıyor.[90]
ABD’de yoksul insanlar, ölen yakınlarının bedenini cenaze masrafı karşılığında satışa çıkarıyorlar.[91]
Alın size “YDD”nin vahşet kareleri!

III.5.1) ÇOCUK…

Ama bu kadar değil; bir de çocuklar var; hızla sıralıyorum!
• UNICEF raporuna göre 500 milyondan fazla çocuk tehdit altındayken; 2018 - 2030 yılları arasında mevcut sayıya ek olarak 10 milyon çocuk daha 5 yaşına gelmeden önlenebilir nedenler yüzünden yaşamını yitirecek; 31 milyon çocuk yetersiz beslenme yüzünden yetersiz gelişecek; çoğu çocuk olmak üzere 670 milyon insan içme suyu temin hizmetlerinden yoksun kalmaya devam edecek.[92]
• Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 2017 verilerine göre, dünyada 200 milyona yakın çocuk işçi var.[93]
• UNICEF tarafından yapılan analize göre, dünyadaki her 12 çocuktan biri geleceğinin ebeveynlerinden daha karanlık göründüğü bir ülkede yaşıyor.[94]
• UNICEF, dünya çapında 2 milyon 600 bin bebeğin doğumunun ilk ayında hayatını kaybettiğini bildirdi. Bu rakama dahil olan yaklaşık 1 milyon bebek ise doğduğu gün ölüyor.[95]
• Uluslararası Çalışma Örgütü’nün araştırmasına göre, dünya genelinde zorla çalıştırılan ya da evlendirilen 40 milyondan fazla ‘modern köle’ var. 152 milyon çocuk ise çalışmak zorunda bırakılıyor. Kadınlar ve kız çocukları “modern kölelik”ten en fazla etkilenen kesim durumunda. 40 milyon modern kölenin 29 milyonu (yüzde 71) kadınlar ve kız çocuklarından oluşuyor.[96]
• UNICEF’in verilerine göre, 37 ülkeden 180 milyon çocuğun aşırı yoksulluğa düşme, okula gitmeme ya da bir şiddet olayı sonucunda yaşamını yitirme olasılığı 20 yıl öncesine göre daha yüksek.[97]
• Yerkürede 10 yılda 10 milyon çocuk savaşlarda[98] yaşamını yitirdi.[99]
• Yemen’de 5 binden fazla çocuk hayatını kaybetti ya da yaralandı. 1.8 milyon çocuk yaşam mücadelesi veriyor.
• Afganistan’da 2017 yılının ilk dokuz ayında 700 çocuk öldürüldü.
•  Nijerya’da Boko Haram örgütü, en az 135 çocuğu “intihar bombacısı” olmaya zorladı.
• Myanmar’daki Arakanlı Müslüman çocuklar da sistematik olarak şiddete maruz kaldı, yerlerinden edildi.
• Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki mezhep çatışmalarında çok sayıda çocuk cinsel saldırıya uğradı, silahlı gruplarca kaçırıldı, “çocuk asker” olarak kullanıldı.
• Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde 850 bin çocuk evlerini terk etmek zorunda kaldı.
• Somali’de 2017’nin ilk 10 ayında yaklaşık 1800 çocuk çatışma alanlarına gönderildi.
• Güney Sudan’da silahlı gruplarca 19 bini aşkın 18 yaş altı “çocuk asker” yapıldı.[100]
• Afrika’da yetersiz beslenme çok yaygın ve kısa boylu (bodur) çocuk sayısı artmaya devam ediyor. Kısa boyluluk (bodurluk) çocuklardaki kronik yetersiz beslenme için tipik göstergedir. Kıtada bodur çocuk sayısı 2000’de 50.4 milyon iken 2016’da 58.5 milyona yükseldi.[101]
• Her 15 saniyede bir çocuk beslenemediği için ölüyor, 12 kız çocuğundan biri 15 yaşından önce evlendiriliyor, çocuklar okul yerine işe yollanıyor, şiddete, tacize uğruyor.
• 768 milyon çocuk günlük 1.9 doların altında bir gelirle yaşıyor
• Günde ortalama 19 bin çocuk önlenebilir nedenlerden ötürü hayatını kaybediyor
• Her 15 saniyede bir çocuk beslenemediği için ölüyor.
• Her gün 1.800 çocuk, su, sanitasyon veya hijyen kaynaklı ishalli hastalıklar yüzünden ölüyor.
• Her gün 5 yaşından küçük tahminen 2 bin çocuk ishalli hastalıklar yüzünden ölüyor.
• 4 kız çocuğundan biri 18 yaşından önce evleniyor.
• 700 milyondan fazla kadın çocuk yaşta evlendi.
• Gelişmekte olan ülkelerde 3 kadından biri çocuk yaşta evleniyor.[102]

IV. AYRIM: HATIRLATMADAN GEÇİLMEMELİ

ABD liderliğindeki Batı kapitalizmi bir “uzun ekonomik durgunluk” içindeyken; Amerika’da teknolojik gelişmelere karşın bir türlü açıklanamayan kronik bir “düşük verimlilik sorunu” var. Batı kapitalizmi, kronik talep yetersizliği ve borç yükü sorununu aşamıyor; halkları huzursuz. 
ABD liderliğinin, dünyada sorun çözücü, düzen dayatıcı etkileri 35 yıldır sürekli geriliyor; ekonomik modelini çalıştırmak için kurduğu IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, hatta BM Güvenlik Konseyi gibi kurumlar verimliliklerini kaybettiler. “Batı”, Afganistan, Irak, Libya’da başlattığı savaşları kazanarak düzen kuramadı.[103]
Ancak “İsrail’in bağımsızlığının 70. yılını” kutlayan ABD Başkanı Donald Trump’la, “Hiçbir yerde daha iyi bir arkadaşımız yok. Mayıs 2018’de büyükelçiliğimizi Kudüs’e taşımayı sabırsızlıkla bekliyoruz,”[104] diyen  “ABD mevzi kazanmak için gerginliği tırmandırmaktan vazgeçmiyor.”[105]
Bu hâl müthiş bir kaos yanında hegemonya boşluğu da oluşturuyorken; “Mevcut durum çok tehlikeli” diyen Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rusya ve Batı’nın Soğuk Savaş’tan daha kötü bir durumla karşı karşıya olduğunun altını çiziyor![106]
Mevcut durumu “Her yerde ihtilaf var” vurgusuyla New York Üniversitesi öğretim üyesi profesör Adam Przeworski şöyle betimliyor:
“• Dünyada acil bir şekilde sorunları ortadan kaldırmak için çözümler bulmaya gereksinim var.
• Şu soruya yanıt bulduğumuzda önemli bir yol kat etmiş olacağız. Bir, değerler, doğrular ve çıkarlar ile birbirinden bölünmüş insanlar nasıl olur da özgürlük ve barış içinde yaşayabilirler?
• Nedeni din, devir, etnik köken ya da bölgesel farklılık olmak üzere her yerde bir ihtilaf var.
• Sorunları barışçıl bir şekilde ortadan kaldıracak en önemli mekanizma, seçimlerdir. Çünkü seçimi kaybeden partinin de bir sonraki seçimde kazanma şansı var.
• Bugün her yerde ihtilafların arttığını görüyoruz.
•  30-40 yılda muazzam bir eşitsizlik ortaya çıktı. Ücretler hep azaldı. Sadece ABD’de değil pek çok ülkede. Endişeler çoğaldı.
• 1960’lardan 1970’lerin sonlarına kadar dünyada, üretimle birlikte çalışanların ücretleri de yükseldi.
• Daha sonra üretim yükselmeye devam etti, ancak ücretler yerinde saydı. Dolayısıyla birçok ülkede ekonomi birdenbire büyüdü ama çalışanların ücretleri hep azaldı.
• Şu anda ABD’de ebeveynlerin yüzde 60’ı, Avrupa’da da yüzde 65’i çocuklarının mali ve finansal açıdan kendilerinden daha kötü durumda olacağını düşünüyor. Çünkü ücretler düştü.
• Ayrıca dünyada giderek vahşileşen kapitalist sistem ve yapay zekânın yayılıp birçok mesleği elimizden alacak olması nedeniyle çocuklarımızın bizden daha düşük refah seviyesine sahip olma ihtimali çok yüksek.
• 1950’de 30 yaşındakilerin yüzde 90’ının refah seviyesi ebeveynlerinkinden daha yüksekti. 2010’da ise 30 yaşındakilerin sadece yüzde 50’sinin refah seviyesi ebeveynlerinkinden daha yüksek.
• Bu çok korkutucu çünkü dünyada sanayi devriminden bu yana devam eden ilerlemenin kesilmesi demek. Gelecekte daha da kötü olacak.”[107]
Bunlara bir de İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mark Carney’in, teknolojik gelişmenin yol açacağı işsizlik ve ücret sorunlarının Marksizm’in yükselişine yol açabileceği konusunda “uyarısı” eklenmeli.
Karl Marx ve Friedrich Engels’in yeniden önem kazanabileceğini belirten Carney, “Eğer tekstil üretimi yerine platformları, buharlı makineler yerine öğrenebilen makineleri, telgraf yerine Twitter’ı koyarsanız, 150 yıl öncesiyle Karl Marx’ın Komünist Manifesto’yu yazdığı zamanla tamamen aynı dinamikler oluşmaktadır,” diyerek; 2008’den beri ücret artışlarındaki yavaşlamanın, XIX. yüzyıldaki deneyimin bir benzerinin tekrarlanmakta olduğunu gösterdiğine işaret etti.[108]
Şimdi, “Büyüyen gücün sonunun geldiğinin, küçük başlayan odakların bu gücü devraldığının”[109] altını çizen Moisés Naim’in uyarısını “es” geçmeden; bir devrimci gibi dik durup, diklenme zamanıdır![110]
Tam da bunu için Bertolt Brecht’in, “Gerçekten, karanlık günlerde yaşıyorum! Doğru söz delilik”…
Andre Gidé’in, “Umutsuzluk nedeniyle korkup kaçma. Umut umutsuzluğun ötesindedir. Aş, yürü, geç onu. Karanlık geçidin ötesinde, ışık bulacaksın”…
Edward Albee’in, “İnsanlar bugünle başa çıkamadıkları zaman, iki şeyden birini yaparlar… Ya geçmişi düşünüp dururlar, ya da geleceği değiştirmeye karar verirler”…
Angela Davis’in, “Artık değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmiyorum. Kabul edemediğim şeyleri değiştiriyorum”…
Albert Camus’nün, “İki şey var ki, yeryüzünde son insan kalıncaya dek yok olmayacak: Biri sanat, öteki isyan”... 
Ve nihayet Antonio Gramsci’nin, “Toplumu, mülk sahibi sınıfların çılgın ve kudurmuş güçlerinin sürüklediği ekonomik yıkım ve barbarlık uçurumuna düşmekten yalnızca işçi sınıfı kurtarabilir. İşçi sınıfı bunu, kendisini yönetici sınıf olarak örgütleyerek, siyasal alanda kendi diktatörlüğünü zorla kabul ettirerek yapabilir,” uyarılarını kulaklara küpe etme zamanıdır…
Bunları ve gerçeği dikkate alırsak; “YDD” yıkımı karşısında, örgütlenebileceğimiz, başkaldırabildiğimiz ölçüde gelecek bizimledir…


20 Nisan 2018 11:17:38, İstanbul.


N O T L A R
[1] 25 Nisan 2018’de İstanbul’da ÇYDD Beyoğlu Şubesi’nin düzenlediği etkinlikte yapılan konuşma… Kaldıraç, No:202, Mayıs 2018…
[2] William Shakespeare, III. Richard, Çev: Bülent Bozkurt, Remzi Kitabevi, 2004.
[3] II. Soğuk Savaş Dönemi”, Cumhuriyet, 27 Ağustos 2017, s.7.
[4] Ergin Yıldızoğlu, “Sömürge Savaşlarına Hoş Geldiniz”, Cumhuriyet, 21 Ağustos 2017, s.9.
[5] “Emperyalizmin Katil Ruhlu Canisi Henry Kissinger Konuştu: 3. Dünya Savaşı Yolda!”… http://www.halkinbirligi1.net/emperyalizmin-katil-ruhlu-canisi-henry-kissinger-konustu-3-dunya-savasi-yolda/
[6] “Rus Generalden Çarpıcı İddia: Son Dünya Savaşı Olabilir”, Hürriyet, 3 Mart 2018… http://www.hurriyet.com.tr/dunya/rus-generalden-carpici-iddia-son-dunya-savasi-olabilir-40793546
[7] Sami Kohen, “NATO’nun Yeni Misyonları”, Milliyet, 15 Mayıs 2015, s.23.
[8] “NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg: Son 30 Yılın En Tehlikeli Dönemi”, Cumhuriyet, 11 Eylül 2017, s.7.
[9] Ergin Yıldızoğlu, “Dünya Uçurumun Kenarına Geldi”, Cumhuriyet, 15 Ağustos 2017, s.6.
[10] Aslı Aydıntaşbaş, “Üçüncü Dünya Savaşı Çıkar mı?”, Cumhuriyet, 12 Nisan 2018, s.11.
[11] “Tarihi bir dönemden geçtiğimiz, Birinci Dünya Savaşı arifesindeki dünya konjonktürüne benzeyen bir sürecin içinde olduğumuz, son dönemde sık sık yazılıyor. Ben de buna inananlardanım. Dünya savaşı olmasa bile, her şeyin güllük gülistanlık gitmeyeceği, şu ya da bu biçimde bizim kuşağın da bir cins global savaşa tanık olacağını düşünenlerdenim… Dedim ya dünya değişiyor. 10 yıl öncesinin güç dengeleri yok karşımızda. 10 yıl sonra da ne olacağını bilmiyoruz. Belki de ileride dönüp baktığımızda, 90’ların sonunda başlayan ‘liberal demokrasi’ akımını, nostaljiyle anacağız. Yerine, XIX. yüzyıl sonundaki güç dengelerine benzer sert ve tehlikeli bir dünya tablosu çıkacak...” (Aslı Aydıntaşbaş, “Karanlık Bir Ufuk Turu”, Cumhuriyet, 10 Ağustos 2017, s.11.)
[12] İrfan Aktan, “Erhan Keleşoğlu: Mevcut Durum I. Dünya Savaşı Öncesini Andırıyor”, 13 Nisan, 2018… https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/04/13/erhan-kelesoglu-mevcut-durum-i-dunya-savasi-oncesini-andiriyor/
[13] “ABD Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Bob Corker: Trump’ın Rotası III. Dünya Savaşı”, Cumhuriyet, 10 Ekim 2017, s.7.
[14] “Gerçekte bu gezegende, çok uzun bir süredir birbirini, siyah ve beyaz gibi dışlayan uygarlıklar değil, çok renkli tek bir uygarlık var. Doğu-Batı ayrımı bile bu çok renkli uygarlık içinde, siyasi, emperyalist bir sınıflandırmadan öte bir anlam taşımıyor. Asya ekonomileri ve kültürleri, hatta malları, Müslüman toplumların bilim ve kültürü, Latin Amerikanın altını ve gümüşü, Afrika’nın maddi kültürel zenginlikleri, köle ticareti olmasaydı ne Rönesans, ne kapitalizm, ne modernite olurdu.
Bu, soykırım, talan, savaş, işgal, sömürgecilik, emperyalizm gibi hoş olmayan parçaları olan bir resim ama çok renkli tek bir resim... Bu resim kapitalist üretim tarzı gelişirken renklerin bir kısmını sildi, şimdi küreselleşme, hiper tüketicilik, finanssallaşma ile geri kalan renkleri de birbirine karıştırıyor, özgünlüklerini giderek yok ediyor. Tüm renkleri solduran tek bir kapitalist uygarlık var karşımızda.” (Ergin Yıldızoğlu, “Bu Yılın Yükselen Konusu”, Cumhuriyet, 30 Nisan 2015, s.10.)
[15] Cenk Ağcabay, “Amerikan Savaş Partisi’nin Yeni Strateji Belgesi”, 19 Aralık 2017… http://sendika62.org/2017/12/amerikan-savas-partisinin-yeni-strateji-belgesi-cenk-agcabay-462577/
[16] Ergin Yıldızoğlu, “ABD: Çok Uygun Atamalar”, Cumhuriyet, 29 Mart 2018, s.11.
[17] “Dünya ‘Savaş’ı Konuşuyor”, Cumhuriyet, 1 Aralık 2017, s.11.
[18] Ergin Yıldızoğlu, “Dünyanın Değişen Hâlleri”, Cumhuriyet, 20 Kasım 2017, s.9.
[19] M. Sinan Birdal, “Japon Kapitalizmi Güncellenirken”, Evrensel, 8 Temmuz 2014, s.11.
[20] Bir şey daha: Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hua Chunying, Suriye’ye gerçekleştirilen hava saldırısıyla ilgili olarak, Çin’in uluslararası ilişkilerde güç kullanımına kararlılıkla karşı çıktığını, tüm ülkelerin egemenlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi gerektiğini savunduğunu söyledi. (“Pekin’den İlk Tepki Geldi”, Cumhuriyet, 14 Nisan 2018… http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/958166/Cin_den_Suriye_aciklamasi.html)
[21] “Batı Tükenişin Eşiğinde!”, Yeni Şafak, 19 Mayıs 2014, s.9.
[22] Leyla Tavşanoğlu, “Frederick Ben Hodges: Rusya’nın Gerçek Yüzünü Gördük”, Cumhuriyet, 18 Mayıs 2014, s.10.
[23] ABD’nin Çin menşeli ürünlere yönelik ek gümrük tarifeleri nedeniyle Dünya Ticaret Örgütü’ne başvuran (“ABD ile Çin Arasındaki Ticari Kriz Tırmanıyor”, Evrensel, 5 Nisan 2018, s.11.) Çin, Washington yönetiminin çelik ve alüminyum tarifelerine karşılık, 3 Nisan 2018’den itibaren ABD’den ithal edilen 128 ürüne yüzde 15 ila 25 vergi uygulayacağını bildirildi.
Çin Maliye Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Washington yönetimimin ithal çelik ve alüminyuma sırasıyla yüzde 25 ve yüzde 10 gümrük tarifesinin Dünya Ticaret Örgütü kurallarını ihlâl etiği ve ülke çıkarlarına zarar verdiği belirtildi.
Bu bağlamda ülke çıkarlarının korunması için çelik ve alüminyum ürünlerine getirilen vergilere cevaben Çin’in 23 Mart’ta yayınladığı ve ABD’den ithal edilen yaklaşık 3 milyar dolar tutarındaki 128 ürüne yüzde 15 ila yüzde 25 vergi planın bugünden itibaren yürürlüğe gireceği bildirildi. (“Çin’den ABD’ye Büyük Misilleme: 128 Ürüne Vergi Uygulayacak”, Birgün, 3 Nisan 2018, s.4.)
[24] Sezai Karakoç, İslâm’ın Dirilişi, 2. baskı, Diriliş Yay., 1975, s.40.
[25] Halil Sağırkaya, “İHH Genel Başkanı Yıldırım: Suriye’ye Çok Az Füze Atıldı, İçimizi Serinletmedi”, 14 Nisan 2018… https://tr.sputniknews.com/turkiye/201804141033031055-ihh-bulent-yildirim-suriye-saldiri-icimiz-serinlemedi/
[26] Karl Marx, Grundrisse: Ekonomi Politiğin Eleştirisi İçin Ön Çalışma, Çev: Sevan Nişanyan, İletişim Yay., 4. baskı, 2014.
[27] Karl Marx, Kapital, Ekonomi Politiğin Eleştirisi, Cilt III: Bir Bütün Olarak Kapitalist Üretim Süreci, Çev: Alaattin Bilgi, Sol Yay., 1978.
[28] Karl Marx-Friedrich Engels, Komünist Manifesto ve Komünizmin İlkeleri, Çev: Muzaffer Erdost, Sol Yay., 1976.
[29] Ergin Yıldızoğlu, “… ‘Büyük Durgunluk’ Bitiyor mu?”, Cumhuriyet, 11 Ocak 2018, s.9.
[30] Ergin Yıldızoğlu, “Bu Kapitalizm, Bu Kriz, Bu Model...”, Cumhuriyet, 16 Ekim 2017, s.9.
[31] Erinç Yeldan, “ABD Ekonomisinde Üretkenlik Yavaşlarken”, Cumhuriyet, 28 Eylül 2016, s.9.
[32] “Dünya İflasın Eşiğinde”, Cumhuriyet, 19 Temmuz 2017, s.9.
[33] “Borç Riski Büyüyor”, Cumhuriyet, 28 Ağustos 2017, s.9.
[34] IMF’nin ‘Küresel Finansal İstikrar Raporu’, Uluslararası Ödemeler Bankası’nın (BIS) 2015 yılı 3. çeyrek raporuna göre, 2007-2014 arasını kapsayan istatistikler GSMH’ye oranla borçları en hızlı artan ülkeler sıralamasında Çin’i birinci, Türkiye’yi ikinci sıraya yerleştiriyor, sonra da Şili, Brezilya derken Latin Amerika ülkeleri sıralanıyor. (Hayri Kozanoğlu, “Şirket Borçları Sinyal Veriyor”, Birgün, 6 Ekim 2015, s.5.)
[35] “Fitch’ten Borç Uyarısı”, Cumhuriyet, 13 Aralık 2017, s.9.
[36] “Dünya Borç Batağında”, Cumhuriyet, 29 Haziran 2017, s.9.
[37] Third World Network: www.twn.my
[38] Erinç Yeldan, “Kapitalizmin Borç Tuzağı”, Cumhuriyet, 2 Kasım 2016, s.9.
[39] “Borçlanma: Küresel Rekor Kırıldı”, Cumhuriyet, 11 Nisan 2018, s.9.
[40] Ergin Yıldızoğlu, “Yeni ‘Sağduyu’ Yeni ‘Merkez’…”, Cumhuriyet, 2 Ekim 2017, s.9.
[41] Ergin Yıldızoğlu, “Tarihin Sonundan Liberalizmin Sonuna”, Cumhuriyet, 29 Ocak 2018, s.9.
[42] Ergin Yıldızoğlu, “Davos’un Ardından...”, Cumhuriyet, 1 Şubat 2018, s.9.
[43] “Ekonomi politik uzmanı Benjamin Friedman, bir zamanlar modern Batı toplumunu, tekerlekleri ekonomik büyüme sayesinde sağlam ve düzenli dönen bir bisiklete benzetmişti. Bu ileri hareket yavaşladığında veya durduğunda toplumun temel taşları olan demokrasi, bireysel özgürlük, sosyal tolerans vb. değerlerde sarsılma başlar. Dünya, sınırlı kaynaklar için çekişmelerle çirkinleşir, kendi yakın çevremiz dışındaki insanlar dışlanır. Tekerlekleri yeniden ileri döndürecek bir yol bulunmazsa tam bir toplumsal çöküş yaşanacaktır.” (Rachel Nuwer, “Batı Medeniyetini Çöküşe Götüren Ne Olacak?”, BBC Future, 16 Mayıs 2017… http://www.bbc.com/turkce/vert-fut-39939551)
[44] “Sosyal Adalet Makası Açılıyor”, Cumhuriyet, 21 Şubat 2018, s.8.
[45] “Dünyanın Sosyal Güvenliği Yok!”, Özgürlükçü Demokrasi, 1 Aralık 2017, s.5.
[46] Billionaire Bonanza 2017: The Forbes 400 and the Rest of Us https://www.ips-dc.org/report-billionaire-bonanza-2017/
[47] ‘The Forbes’un 2017 Ekim ayında yayınladığı verilere göre, Jeff Bezos (Amazon’un sahibi), Bill Gates (Microsoft’un sahibi) ve Warren Buffett (Berkshire Hathaway yatırım şirketinin sahibi) toplam 248 milyar dolarlık bir zenginliğe sahiplerdi. Ancak Aralık ayında bu rakam, Buffett ve Bezos’un bir ay içinde 10 milyar doları aşan sıçramalı servet artışlarıyla birlikte 276 milyar dolara ulaşarak IPS’nin Kasım raporuna yansıyan 248 milyar dolar rakamını bir ay içinde eskitiverdi! Bu arada, “10 milyar dolar” gibi ağızdan bir çırpıda çıkıveren bir meblağın örneğin Kongo’nun, Nijer’in, Çad’ın, Ermenistan’ın ya da Haiti’nin bir yıllık milli gelirlerinden daha fazla olduğunu belirtelim. Milli gelirleri 30 milyon dolarla 7 milyar dolar arasında değişen 50 ülkeyi saymıyoruz bile! 276 milyar dolara gelecek olursak, bu meblağ da dünyanın en yoksul 65 ülkesinin milli gelirlerinin toplamını aşmaktadır!
[48] https://www.thestar.com.my/opinion/columnists/global-trends/2016/02/01/
[49] Söz konusu dilim yüzde 5’e çıkarıldığında ise bu oranın yüzde 77’ye fırladığı görülüyor.
[50] Charles Dickens’ın meşhur İki Şehrin Hikâyesi romanı şu ünlü cümleyle başlar: “Dönem, zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü…” Devrimin öngününde, Fransa’da yoğunlaşan çelişkileri çok yönlü olarak sergileyen bir girişle başlayan roman, keskinleşen bu çelişkilerin nasıl dünyanın o zamana dek gördüğü en büyük devrime yol açtığını ve kokuşmuş aristokrasiyi iktidardan alaşağı ettiğini sergiler. Bugünse o devrimle iktidarı ele geçiren burjuvazinin ve onun sömürü sisteminin çürüyüp kokuştuğu bir tarihsel dönemden geçiyoruz.
[51] Jeff Bezos (99.9 milyar dolar), Bill Gates (90.8 milyar dolar), Warren Buffett (85.6 milyar dolar), Amancio Ortega (76.5 milyar dolar), Mark Zuckerberg (72.9 milyar dolar) (https://www.forbes.com/billionaires/list/#version:realtime)
[52] http://fortune.com/global500/
[53] İlkay Meriç, “Tekellerin Tahakkümü ve Artan Çelişkiler, 26 Aralık 2017… http://marksist.net/ilkay-meric/tekellerin-tahakkumu-ve-artan-celiskiler.htm
[54] Paulo Freire, Ezilenlerin Pedagojisi, çev: Dilek Hattatoğlu-Erol Özbek, Ayrıntı Yay., 16. baskı, 2018.
[55] Raúl Zibechi, “Yüzde 1’in Stratejisi ve Bizim Stratejimiz”, 21 Şubat 2018… http://sendika62.org/2018/02/yuzde-1in-stratejisi-ve-bizim-stratejimiz-raul-zibechi-475991/
[56] Erinç Yeldan, “Dünya Ekonomik Forumu Uyarıyor”, Cumhuriyet, 31 Ocak 2018, s.9.
[57] “Eşitsizlik Katlandı”, Cumhuriyet, 15 Aralık 2017, s.9.
[58] Ahmet İnsel, “Eşitsizlikler Dünyası”, Cumhuriyet, 13 Şubat 2018, s.11.
[59] İbrahim Sirkeci, “Sınıflı Toplum”, Birgün, 23 Ekim 2017, s.4.
[60] “En Zengin 85 Kişinin Malvarlığı, En Yoksul 3.5 Milyar İnsana Eşit!”, Evrensel, 20 Ocak 2014… https://www.evrensel.net/haber/76742/en-zengin-85-kisinin-malvarligi-en-yoksul-35-milyar-insana-esit
[61] “8 Milyarderin Serveti 3.6 Milyar Kişininkinden Daha Fazla”, Evrensel, 16 Ocak 2017… https://www.evrensel.net/haber/304291/8-milyarderin-serveti-3-6-milyar-kisininkinden-daha-fazla
[62] “Dünyanın En Zengin Yüzde 1’i Küresel Servetin Yüzde 82’sine Sahip”, Evrensel, 23 Ocak 2018, s.18.
[63] Şebnem Turhan, “… ‘Ultra’ Eşitsizlik”, Hürriyet, 16 Kasım 2017, s.9.
[64] “Dünya Bankası: Eşitsizlik Derinleşti”, Cumhuriyet, 1 Şubat 2018, s.9.
[65] Fikret Başkaya, “Burjuva Toplumunun Afyonu: Büyüme”… http://www.soldefter.com/2017/11/20/burjuva-toplumunun-afyonu-buyume-fikret-baskaya/
[66] Modern dönemde zengin olma durumundan ziyade zenginliğin kaynağı önemlidir. Eğer şatafatlı hayatınızın kaynağı çok çalışmak ise bu size o kadar da büyük bir statü kazandırmaz. Çünkü önünüzde aynı şatafatı, hatta fazlasını, çalışmak zorunda kalmadan yaşayan bir aylak sınıf vardır… Gerçekten de bugün Bill Gates, Jeff Bezos ve Donald Trump gibi dünyanın en zengin insanları istedikleri kadar zengin olsunlar hiçbir zaman Astor, Vanderbilt, Rockerfeller ya da Du Pont gibi ailelerle yan yana konmazlar. Hatırlarsanız, görgüsüzlüğüyle bilinen, Mark Zuckerberg birkaç sene evvel 30 milyon dolar verip kendi evinin etrafındaki dört evi satın alarak yaşadığı muhiti kapatmıştı. Aynı şekilde Ali Ağaoğlu da 3 milyon dolar verip gürültü yapan komşusunun evini almıştı. Dünyanın en zengin insanı da olsan fark etmez, yeni zenginlerde gösteriş ve görgüsüzlük hep yan yana gider. Bu neredeyse bir kuraldır. Çünkü yeni zenginler bu şekilde zenginliklerini hisseder ve hissettirirler. (Anıl Aba, “Gösterişçi Tüketim ve Yeni Zenginler”, Birgün Pazar, Yıl:14, No:551, 1 Ekim 2017, s.10-11.)
[67] “İşte Son 100 Yılın En Değerli Şirketleri”, 15 Kasım 2017… http://www.gazetekritik.com/ekonomi/iste-son-100-yilin-en-degerli-sirketleri/29796
[68] “Dünyanın En Zengin Kişileri Belli Oldu! Yeni Liste Yayınlandı...”, Hürriyet, 31 Ocak 2018… http://www.hurriyet.com.tr/galeri-dunyanin-en-zengin-kisileri-belli-oldu-yeni-liste-yayinlandi-40675993
[69] “Dünya Çalışıyor, Onlar Kazanıyor”, Özgürlükçü Demokrasi, 28 Aralık 2017, s.5.
[70] “Milyarderler Servetlerine 1 Trilyon Dolar Kattı”, Cumhuriyet, 28 Aralık 2017, s.9
[71] “Milyarderlerin Serveti 6 Trilyon Dolara Ulaştı”, Cumhuriyet, 5 Kasım 2017, s.9.
[72] “İşte Avrupa’nın En Zengin İsimleri”, Hürriyet, 23 Ocak 2018… http://www.hurriyet.com.tr/galeri-iste-avrupanin-en-zengin-isimleri-murat-ulker-de-listede-40655945
[73] Mahfuz Yıldız, “124 Milyon Kişi Açlık Yüzünden Ölme Riskiyle Karşı Karşıya”, 24 Mart 2018… https://teletextnews24.blog/2018/03/24/124-milyon-kisi-aclik-yuzunden-olme-riskiyle-karsi-karsiya/
[74] “İnsanlık İçin Korkutan Tahmin”, Cumhuriyet, 3 Aralık 2017, s.18.
[75] “Açlık ve Yoksulluğun Baş Sorumlusu Emperyalizmdir!”… http://www.halkinbirligi1.net/aclik-ve-yoksullugun-bas-sorumlusu-emperyalizmdir/
[76] “BM: Açlıktan Öldürmek Savaş Suçudur!”… http://www.halkinbirligi1.net/bm-acliktan-oldurmek-savas-sucudur/
[77] “BM’nin ‘Sıfır Açlık’ Hedefi Şaka Gibi: Açlık Çeken İnsan Sayısı 815 Milyona Çıktı”, Demokrat Haber… https://www.facebook.com/PolitikaGazetesi/photos/a.
[78] Erinç Yeldan, “Borca Dayalı Spekülatif Büyüme”, Cumhuriyet, 18 Ekim 2017, s.9.
[79] Paul Virilio, “Kriz Sürecinde Endüstriyel/ Askeri ve Finansal Kompleksin Artan Etkinliği: Yapısal Bir Analiz İçin Hatırlatmalar”, İktisat Dergisi, Sayı 436, s.73-85.
[80] Ergin Yıldızoğlu, “Kapitalizmin Brexit Korkusu”, Cumhuriyet, 13 Haziran 2016, s.9.
[81] “Dünyanın En Az 40 Bölgesinde Savaş Var”, 23 Ocak 2018… https://bianet.org/bianet/kriz/193620-dunyanin-40-bolgesinde-savas-var
[82] “Ortadoğu’ya Silah Satışı İkiye Katlandı”, Birgün, 13 Mart 2018, s.4.
[83] “Savaşta da ve Barışta da Hep Kazanan ABD: Avrupa’ya 4.7 Milyar Dolarlık Silah Sattı”, Birgün, 6 Nisan 2018, s.4
[84] “İngiltere’nin Suudi Arabistan’a Silah Satışı Yemen İşgalinden Bu Yana Yüzde 500 Arttı”… http://haber.sol.org.tr/dunya/ingilterenin-suudi-arabistana-silah-satisi-yemen-isgalinden-bu-yana-yuzde-500-artti-216529
[85] “Ortadoğu’ya Silah Satışı İkiye Katlandı”, Cumhuriyet, 13 Mart 2018, s.7
[86] “BM’den Dünya İçin Kırmızı Alarm”, Cumhuriyet, 2 Ocak 2018, s.18.
[87] “1.1 Milyar Kişi Var Ama Yok”, Cumhuriyet, 23 Ekim 2017, s.18.
[88] “Sistem Çökmüş”, Cumhuriyet, 17 Aralık 2017, s.18.
[89] “Sri Lanka’nın Utandıran Ticareti: On Binden Fazla Bebeği Yasadışı Yollarla Satmışlar”, Birgün, 22 Eylül 2017, s.4.
[90] 34 vücut brokeri olan ABD’de dokuz firma kâr amacı gütmezken, geriye kalan 35 şirketin kârı 12.5 milyon dolar. Bedenini bilimin hizmetine verdiğini zanneden insanların vücut parçaları aslında çok da denetlenmeyen bir borsada işlem görüyor. ABD’de kalp, böbrek, tendonlar gibi birçok organın satışı sıkı şekilde denetlenip engellense de vücudun büyük bir bölümünün satışı için herhangi bir yasal düzenleme yok. Uzmanlardan bunu eskilerden mezar hırsızlığına benzetenler de var.
Bir borsası ve ticareti oluşunca insan vücudu da piyasa koşullarına göre altın, petrol gibi fiyat değişiklikleri yaşıyor. Normal şartlarda 3-5 bin dolar arasında satılan bir beden 10 bin dolara kadar çıkabiliyor. Müşteri ihtiyaçlarına göre de çeşitli parçalar için çeşitli fiyatlar oluşmuş. Bacaklı bir gövde için 3 bin 575 dolarlık fatura kesildiği belirlendi. Bir kafa için 500 dolar, bir ayak için 350 dolar ve omurga için 300 dolarlık ücret talep ediliyor. Cenaze evleri de sistemin parçası hâline gelmiş. 62 cenaze evi cesetlere erişim altyapısını sağlarken, 300-1.430 dolar arasında bir komisyon alıyor.
New York, Virginia, Oklahoma ve Florida’da açık kaynaklardan alınan bilgilerden yapılan hesaplamaya göre bu dört bölgede 2011- 2015 arasında 50 bin vücut ve 182 bin vücut parçasının ticareti yapılmış. (“Yoksulların Kadavrası Karaborsada: ABD’de Bir Kafa 500 Dolar”, Cumhuriyet, 9 Şubat 2018, s.18.)
[91] Durum, vücut tüccarları ve cenaze evleri için yeni gelir kaynağı. Reuters’in aktardığı habere göre ABD’de ciddi bir ceset piyasası oluşmaya başladı. Ülkede kadavra ticareti yapan birçok şirket ortaya çıktı. Bu şirketler organ ve doku bankalarından farklı olarak, genellikle yoksullardan gelen vücutları eğitim ve tıbbi sebeplerle kullanılmak üzere satıyor. 2011-2015 yıllarında New York, Virginia, Oklahoma ve Florida eyaletinde özel şirketlere 50 bin vücut bağışı yapıldı ve şirketler 182 binden fazla organ satışı yaptı. Yalnız Southern Nevada şirketi bu işten üç yılda 12.5 milyon dolar kazandı. Vücut tüccarları ve cenaze evleri arasında yapılan ortaklıkların da iyi bir kazanç getirdiği belirtiliyor. Yeni bir şirketin beş yılda bağışlanan 2 bin 100 vücuttan 13.8 milyon dolar gelir elde ettiği tahmin ediliyor. ‘Ceset piyasası’nda vücudun her bir bölümü farklı bir fiyat etiketiyle satışa çıkıyor. Bir kadavranın başı 500 dolar ederken, gövde için en az 2 bin dolar fiyat biçiliyor. Bacaklar 1300, ayaklar 200 dolardan alıcı buluyor. (“ABD’de ‘Ceset Ticareti’: On Milyonlarca Dolar Dönüyor”, 8 Kasım 2017… http://www.diken.com.tr/abdde-ceset-ticareti-on-milyonlarca-dolar-donuyor/)
[92] “10 Milyon Çocuk 5 Yaşını Görmüyor”, Cumhuriyet, 10 Mart 2018, s.18.
[93] “200 Milyon İşçi Çocuk”, Cumhuriyet, 9 Ocak 2018, s.18.
[94] “180 Milyon Çocuk Zor Durumda”, Cumhuriyet, 21 Kasım 2017, s.10.
[95] “UNICEF: Bebekler Ölüyor”, Cumhuriyet, 21 Şubat 2018, s.18.
[96] “40 Milyon ‘Modern Köle’ 152 Milyon Çocuk İşçi Var”, Birgün, 20 Eylül 2017, s.10.
[97] “Dünya Çocuk Hakları Günü’nde Çocukların Yaşam Şartları 20 Yıl Öncesine Göre Daha Kötü”, 20 Kasım 2017… http://marksist.org/icerik/Dunya/8340/Dunya-Cocuk-Haklari-Gununde-cocuklarin-yasam-sartlari-20-yil-oncesine-gore-daha-kotu
[98] HRW, Bağdat destekli Sünnî milislerin, Musul operasyonu için mülteci kamplarından 18 yaş altında çocukları topladığını iddia etti. IŞİD gibi cihatçılarla savaşan güçlerin de çocukları suistimal ettiği haberlerine bir yenisi eklendi. New York merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Irak ordusu saflarında IŞİD’le savaşan Sünnî milislerin ülkenin kuzeyindeki mülteci kamplarından çocuk asker topladığını bildirdi. (“Cihatçılara Karşı ‘Çocuk Askerler’…”, Cumhuriyet, 31 Ağustos 2016, s.7.)
[99] “Son 10 Yılda 10 Milyon Çocuk Savaş Kurbanı!”… http://www.halkinbirligi1.net/son-10-yilda-10-milyon-cocuk-savas-kurbani/
[100] “Dünyanın Utancı... UNICEF’in Çatışmalı Bölgelerdeki Çocuk Raporu Dehşet Verici”, Cumhuriyet, 29 Aralık 2017, s.13.
[101] “Afrika’da 58 Buçuk Milyon Çocuk Kronik Beslenme Yetersizliği İçinde”, 18 Kasım 2017… http://haber.sol.org.tr/dunya/afrikada-58-bucuk-milyon-cocuk-kronik-beslenme-yetersizligi-icinde-217604
[102] “Yoksulluk da Onları Vuruyor”, Cumhuriyet, 20 Kasım 2017, s.9.
[103] Ergin Yıldızoğlu, “Esas Konu Geleceğin Hegemonya Savaşları”, Cumhuriyet, 16 Nisan 2018, s.9.
[104] “Trump: İsrail En İyi Arkadaşımız”… https://teletextnews24.blog/2018/04/19/trump-israil-en-iyi-arkadasimiz/
[105] Can Uğur, “Berk Esen: ABD Mevzi Kazanmak İçin Gerginliği Artırıyor”, Birgün, 13 Nisan 2018, s.5.
[106] “Lavrov: Soğuk Savaş’tan Daha Kötü Bir Durumla Karşı Karşıyayız”, Evrensel, 17 Nisan 2018, s.10.
[107] Olcay Büyüktaş, “Prof. Przeworski: Demokrasi Tehdit Altında”, Cumhuriyet, 16 Nisan 2018, s.11.
[108] “İngiltere Merkez Bankası Başkanı’ndan ‘Uyarı’: Marksizm Yeniden Yükselebilir...”, 16 Nisan 2018… http://haber.sol.org.tr/dunya/ingiltere-merkez-bankasi-baskanindan-uyari-marksizm-yeniden-yukselebilir-235157
[109] Moisés Naim, Gücün Sonu, Pozitif Yay., 2018.
[110] “Sömürgeci İran-Irak-Türkiye-Suriye rejimleri ile emperyalist Batı arasındaki gerilimde al birini vur öbürüne!,” (Sinan Çiftyürek, “Kürdistan’ı Sömürgeleştirenler ile Emperyalistler Arasında Tercih Yapmayız!”, 18 Nisan 2018… http://rojnameyanewroz1.com/kurdistani-somurgelestirenler-ile-emperyalistler-arasinda-tercih-yapmayiz-13096.html ) örneğindeki gibi…

Yorumlar

BLOGGER

/fa-star-o/ Öne Çıkanlar$type=three-tab$sn=0$rm=0$m=0

Ad

1 mayis,25,12 eylul,11,18 mayis,1,6 mayis,1,afis,3,akp,36,aktuel,15,aktüel,29,ask,13,aydinlar devrimciler,189,baris,8,bilim,4,cevre,12,cinayetler,14,davalar,31,demokrasi,18,demokratiklesme,2,dersim,2,devlet,17,devrim,25,dinleti,2,duyuru,9,dünya,175,egitim,11,ekoloji,26,ekonomi,53,emek,51,emperyalizm,13,etkinlik,29,felsefe,2,futbol,6,genclik,44,grafik,6,güncel,5,gündem,26,hukuk adalet,111,ibrahim kaypakkaya,2,ideoloji,2,iktidar,9,iletisim,2,inanc,23,isci-sendika,5,islam,4,isyan,51,kadin,15,kapitalizm,34,katliamlar,54,kesk,1,kitap,37,komünizm,3,kriz,117,kutlama,8,kültür sanat,245,latin amerika,1,marksizm,2,mart ayi,1,materyalizm,1,medya,4,milliyetcilik,2,mizah,3,mucadele,9,mücadele,34,newroz,2,Ortadoğu,1,öteki,88,özgürlük,11,panel,8,politika,53,protesto,9,röportaj,15,savas,11,secim,19,seçim,5,sempozyum,3,sibel özbudun,1,sinifsal bakis,67,sosyalizm,7,soykirim,3,spor,1,tanitim,19,tarih,42,temel demirer,17,tercüme,4,türkiye,168,üniversite,7,video,54,yasam,52,yeni yil,5,
ltr
item
temel★demirer: KRİZİN, SAVAŞIN, VAHŞETİN “YDD”Sİ
KRİZİN, SAVAŞIN, VAHŞETİN “YDD”Sİ
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjup7xNQ_akgEET0eat1fooqjL-6jRd58N9OB6u-2kVOuW55nHgFJfnRyvrZSRUn5kSB0pFpJj1dhreOXGiErV89F89D7RcnN7gTQkkvt8EkO3sEfMOhaa8y7GH_CCVF4eICeRz8nHtqss/s1600/398271.gif
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjup7xNQ_akgEET0eat1fooqjL-6jRd58N9OB6u-2kVOuW55nHgFJfnRyvrZSRUn5kSB0pFpJj1dhreOXGiErV89F89D7RcnN7gTQkkvt8EkO3sEfMOhaa8y7GH_CCVF4eICeRz8nHtqss/s72-c/398271.gif
temel★demirer
https://temeldemirer.blogspot.com/2018/06/krizin-savasin-vahsetin-yddsi.html
https://temeldemirer.blogspot.com/
https://temeldemirer.blogspot.com/
https://temeldemirer.blogspot.com/2018/06/krizin-savasin-vahsetin-yddsi.html
true
2640787830945118992
UTF-8
Loaded All Posts Not found any posts Diger devamını oku Yanıtla Cancel reply Sil Ana Sayfa Sayfa Posta Hepsini Gör BUNA BENZER Etiket Arsiv Ara Bütün Yayinlar İsteğiniz gönderi bulunamadı Ana Sayfaya Dön Sunday Monday Tuesday Wednesday Thursday Friday Saturday Paz Pts Sal Car Per Cum Cmt January February March April May June July August September October November December Oca Sub Mar Nis May Haz Tem Agu Eyl Eki Kas Ara simdi 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago Followers Follow THIS CONTENT IS PREMIUM Please share to unlock Copy All Code Select All Code All codes were copied to your clipboard Can not copy the codes / texts, please press [CTRL]+[C] (or CMD+C with Mac) to copy