“Putların, Kabenin istediği kölelik; Çanların, ezanın dilediği kölelik; Mihraptı, kiliseydi, tespihti, salipti, Nedir hepsinin özlediği kö...
“Putların, Kabenin istediği kölelik;
Çanların, ezanın dilediği kölelik;
Mihraptı, kiliseydi, tespihti, salipti,
Nedir hepsinin özlediği kölelik.”[1]
Diogenes Laertios, “Hiçbir şey yoktan üretilemez,” derken; Denis Diderot da ekler: “Masalları anlatmak ne kadar kolay!”
Gerçekten de İbn-i Sina’nın, “Dünya, aklı olup dini olmayan adamlarla, dini olup aklı olmayan insanlar olarak ayrılmıştır,” notunu düştüğü yerkürede “Bütün dinler, ahlâki itaate dayandırır, yani gönüllü kölelik. Bu nedenle de dinler, bütün siyasi örgütlenmelerden her zaman çok daha kötücül olmuştur. Siyaset şiddetten yararlanırken, din, özgür iradenin çürümesini kullanır,” Alexander Herzen’in ifadesiyle…
Kolay mı? “Ömürleri boyunca didinip yokluk içinde yaşayanlara, din ile bu dünyada bulundukları sürece itaatkâr olmaları ve tanrısal bir ödül umuduyla avunmaları öğretilir”ken;[2] “Tüm dinler cahiller için görkemli, siyasetçiler için kullanışlı ve filozoflar için gülünçtür,” Titus Lucretius Carus’un hatırlattığı üzere…
* * * * *
Ancak…
Evet ancak, tüm bunlar meseleyi öncelikle asılsız öznel varsayımlardan ayıklamayı “olmazsa olmaz” kılıyor; mesela “Dinde zorlama yoktur”;[3] “İslâm barış dinidir”;[4] “İslâm’da asıl olan hayat ve barıştır”;[5] “İslâm sosyalizme yakın düşen bir din!”[6] ya da vb’leri gibi…
Söz konusu varsayımların gerçeğinden ne kadar kopuk olduğunu görmek, kavramak için dahi olmak gerekmiyor. Çünkü görünen köy kılavuz istemez…
Örneğin “Türkiye’de, ‘şeriat’ denilince tüyleri diken diken olan tuhaf insanlar var! Sadece Türkiye’de var bu tür tuhaf insanlar. Şeriat’ın ne olduğu, ne demek olduğu sadece Türkiye’de bilinmiyor!...
Din, hakikâtin kaynağıdır; şeriat ise hayatın. Hakikâtin hayat olmasının; hakikâtin izinin sürülmesinin menbaı.
Şeriat’ın sözlük anlamı, ‘su içmek veya su getirmek için girilen açık ve düzgün yol’dur. Şeriat’ın terminolojik/ ıstılâhî anlamı ise, ‘insanın susuzluğunu gidermek, saadete erişmek için günlük hayatının her safhasında tutması gereken yol’dur.
O hâlde şöyle bir cümle kurabiliriz: Din, pınardır; şeriat ise pınardan akan ırmak. Irmak ne kadar gürül gürül akarsa, din de o kadar muhkem bir şekilde hayat bulur, hayat olur ve hayat sunar insanlığa ve bütün varlığa,”[7] türünde bir “güzelleme”ye -pratiğiyle- “Evet” diyebilmek mümkün mü?
Ha, birisi kalkıp da, “Gerçek Müslümanlık dediğimiz ilk 15 yılda hayat bulabildi. Yani 1400 yılda 15 yıl. Hz.Ömer’den sonra artık biz yeryüzünde gerçek Müslümanlığın yaşadığını göremedik,”[8] diyecek olursa; dinin seçmeli bir niyet meselesi olmadığını anımsamak yeter de artar!
Dini, dinciliği “niyet”inize göre kavrayıp, sunamazsınız. Ancak bunu “Ben AKP için İslâmcı demem. Çünkü İslâmcı programları yok… AKP ve Erdoğan başta İslâm ile parlamenter anayasal sistemi uzlaştırmaya çalıştı,”[9] diyen Olivier Roy’un cehaletiyle ele alırsanız; birkaç adım sonra gülünç duruma düşersiniz!
Bu arada Tunceli Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Yavuz Çobanoğlu, İslâmcılık ile şiddet arasında ciddi bir ilişki olduğunu belirtip İslâmcıların demokrasiyi “sadece kendi ölçütleriyle” tanımladıklarına[10] dikkat çekerken; ABD’deki Utah Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nden Profesör Hakan Yavuz, Türkiye’nin geçirdiği dönüşümü “Türkiye’de İslâmî kesim Protestanlaşıyor ve İslâmsız bir İslâm oluşuyor,”[11] yorumuna veya “Eğer demokrasiden maksat, siyasal katılım (seçim), azınlığın veya çoğunluğun birbirine tahakkümünün önlenmesi, kişi hak ve özgürlüklerine riayet edilmesi vb. faktörler ise bu faktörler İslâm’da kendiliğinden uygulanabilir durumdadır. Uygulanmıştır da... Ancak İslâm gene de bundan daha fazlasını kendi tabiiyetinde (uyruğunda) yaşayanlara vaat ediyor. O, insanlara ‘insan hakları’nın değil, kul hakkının teminatını veriyor,”[12] diyebilen Rasim Özdenören’in dogmalarına ne diyebilirsiniz ki?
“Atış serbest” denilen bir yerdeyiz; işte birkaç örnek…
i) “İnsanlığı felaketten kurtaran, Fâtımîler, Resûlîler gibi, îmânı ve ameli bozuk devletler değil; Emevîler, Tîmûr oğulları ve Osmanlılar gibi, Ehl-i sünnet olan milletler olmuştur”![13]
ii) “Müslüman kimlik modern dünyada kurulurken İslâm’ın hümanist geleneğiyle bağı koptu. Bu bağ kurulabilirse sivil bir dindarlık güçlendirilebilir”![14]
iii) ‘Yeni Şafak’ yazarı Hayrettin Karaman’ın LGBTİ bireylere yönelik nefret söylemi içerikli yazısının inançlı LGBTİ bireyleri dinden soğuttuğunu belirten Türkiye LGBTİ Birliği kurucusu ve LGBTİ Der Yönetim Kurulu Başkanı Muhammed Cevat, “İslâm hoşgörü dinidir,”[15] dedi!
iv) “Şeyh Nazım Kıbrısî, munis, muzip ve mizah duyusu olan bir insandı. Sanırım Batı’nın elit, entelektüel, burjuva insanlarını ona çeken özelliklerinden biri buydu”![16]
v) “Dünyevileşmiş ve adeta serbest pazar ekonomisinin şartlarına adapte olmuş dindarlık yerine, hayatımızın her alanını güzelleştiren bir dindarlığa ihtiyaç var”![17]
vi) “Bundan sonraki zamanlarda insan dindar olabilir ama dinsel düşünme dahil, bilimsel düşünme dışındaki hiçbir düşünüş biçimi ile varlığını sürdüremez görünmektedir”![18]
vii) “AKP’deki talebelerimle iftihar ediyorum. İki yönde çok net ilerleme görüyorum. Sosyal siyasetin uygulaması, sosyal refahın sağlanıp sonra da sosyal barışın olması… Biz katiyen anti-Amerikan olmayız. Batı’yla problemimiz olmamalıdır, hele Amerika’yla hiç olmamalıdır”![19]
* * * * *
Burada durup Georg Wilhelm Friedrich Hegel’den aktararak, ilerleyelim: “Din zamanımızın gücü değil, güçsüzlüğüdür”!
Siz bakmayın “Klasik Marksizm tarihi sınıflar mücadelesi ve üretim biçimleri ve onun geçişleri olarak ele alan Marksizm’dir. Modern Marksizm tarihi dinler tarihi (Toplumsal ilişkiler ve üstyapısal biçimler) olarak ele alan Marksizm olmalıdır ve olacaktır,”[20] türünden “yenilikçi”(?!) vaazına!
“Din, bütün yaşamı boyunca çalışan ve yokluk çekenlere, bu dünyada azla yetinmeyi, kısmete boyun eğmeyi, sabırlı olmayı ve öteki dünyada bir cennet umudunu sürdürmeyi öğretir... Din, halkı uyutmak için afyon niteliğindedir. Din, sermaye kölelerinin insancıl düşlerini, insana daha yaraşan bir yaşam isteklerini içinde boğdukları bir çeşit ruhsal içkidir,” diye Karl “Marx’a göre din, üst sınıfların halkı uyuşturmak için başvurdukları bir afyondur. Din halkın yalancı mutluluğudur, halkın gerçek mutluluğa kavuşması onun silinmesine bağlıdır. Tolstoy ise dini insanların gerçek mutluluğunun ilk şartı sayar. Bu bakımdan, Kont Tolstoy’un dünya görüşü -dinselleştiği ölçüde- emekçi sınıfının sosyalist dünya görüşüyle çatışır.”[21]
Ludwig Andreas Feuerbach’ın, “İnsan dinin başlangıcı, insan dinin ortası ve insan dinin sonudur,” notundaki üzere din denildiğinde, bir insan için ne gibi bir anlam oluşturduğu, bireyin ve toplumların yaşamındaki yeri gibi basit sorular geliyor akla. Zira din kelimesini telaffuz ettiğimizde, onun yoğun çağrışımlarından da kurtulamıyoruz. Oysa ki durum son derece basit; kavramların, inançların, düşüncelerin izini geriye doğru takip etmek gerekiyor.
Din, her çağda olduğu gibi bugün de insanlığın önünde öncelikle tanımlanıp, sonra da gerektiği yere konulması gereken inanç ve olgu olarak büyük bir karmaşa hâlinde öylece duruyor. Din olgusu ve tarihini, tüm dinlerin toplumsal kökenlerini inceleyen Paul N. Siegel, hiçbir dinin birbirinden üstün ya da aşağı olmadığını ve ortaya çıkış nedenlerinin de aynı olduğunu anlatır. Ama süreç bu kadar basit değil. Din, bin yıllardır insanlığın kafasını meşgul etse de insanın yakasını bir türlü bırakmamış. Zira hep iktidar yapılarını gereksinmiş.[22]
Açlık, sefalet, haksızlık ve baskıların olmadığı yerde din, kendisini hiç hissettirmemiş... Peki nedir din? Müslüman, Hıristiyan Katolik, Protestan, Musevi vb. her toplumun kültürel, antropolojik tarihsel yapısına göre biçim alan din, özünde niye aynı? En önemlisi de, herhangi bir din neden, içeriğinde insana yapılan her türlü zulmü de yanına almadan var olamıyor?
“Din nedir?” sorusunun yanıtını dile getirirken, bazılarımız, Karl Marx’ın “din, halkların afyonudur” saptamasının artık bir klişe olduğunu söyleyebilir. Ancak söz konusu saptamanın bağlamları oldukça somut ve yerli yerinde dururken, “afyon” vurgusunun az bile kaldığını söylemeliyiz. Zira mevcut iktidarların dini en önemli bileşenleri hâline getirmeleri boşuna değil.
Dinin, tarihsel olarak toplumsal düzenin bir payandası görevini layıkıyla yerine getirmesine dikkat çeken Marksizm, dinin, insan ve toplumlar üzerindeki engelleyici etkisini tespit ederek, insanlığın önüne çok büyük bir ışık tutar.
Din ise bin yıllardır insanları despotluk, açlık, haksızlık karşısında kendi içlerine çekilmeye, tevekküle çağırır. Din analizini ezen-ezilen ilişkisi üzerine oturtan Marksizm ise bunun iktidar sahiplerine sağladığı rahatlığı ve yararı açığa çıkardığından, egemenleri rahatsız eder.
Kimileri “İslâmcılık bir açıdan liberalizm veya sosyalizm gibi köksüz bir uluslararası entelektüel harekettir”[23] ya da “Toplumsal İslâm, dolayısıyla demokratik İslâm ideolojik ve siyasi olarak yelpazenin solundadırlar… Hatta dinler içinde, mezhepler içinde, tarikatlar içinde sol ve sosyalizme güçlü temel olacak değerler vardır,”[24] “İslâm ve barış bir iradedir,”[25] tekerlemelerine takılsalar da!
* * * * *
Hatırlayın “İslâm Devleti” kafa kesti, soykırım uyguladı, kadınları, küçük kızları satmak için köle pazarları kurdu,[26] tüm bu şiddeti de dini metinlerle açıkladı. “Ama bu İslâm değil. Bunlar İslâm’ı temsil etmez!” denildi!
Boko Haram (Batı eğitimi haramdır) örgütü okulları bastı, onlarca öğrenciyi katletti, köyleri basıp katliam yaptı. “Ama bu İslâm değil. Bunlar İslâm’ı temsil etmez!” denildi!
Fransa’da iki militan İslâm dinine hakaret ettiğini düşündükleri Charlie Hebdo’yu basıp çalışanlarını otomatik silahlarla öldürdü. “Ama bu İslâm değil. Bunlar İslâm’ı temsil etmez!” denildi!
Kopenhag’da İslâmcı militanlar, İslâmcı terörün tartışıldığı bir kahveyi sonra da bir sinagogu basıp, otomatik silahlarla taradı. “Ama bu İslâm değil. Bunlar İslâm’ı temsil etmez!” denildi!
İslâm Devleti’nin Libya kolu 21 Mısırlı Hıristiyan’ın kafalarını keserek öldürdü. “Ama bu İslâm değil. Bunlar İslâm’ı temsil etmez!” denildi!
Yaşam her dönemeçte bize, şiddetin, siyasal İslâm’ın temel bir bileşeni olduğunu gösteriyor…[27]
“Hayır” mı dediniz! ‘Yeni Akit’ yazarı Faruk Köse’nin, 12 Ocak 2015 tarihli, “Kim Demiş ‘İslâm Barış Dinidir’ Diye?” başlıklı yazısından bir bölümünü noktasına, virgülüne, vurgulamalarına dokunmadan aktaralım:
“… ‘İslâm barış dinidir’ söylemi, ‘İslâm barışı önerir/ önceler’in önemini vurgulamaya yönelik değil. Bu tür söylemleri genelde ‘Müslüman olmayanlar’ın veya ‘gayrimüslimlere hoş görünmek isteyenler’in kullandığına dikkat etmenizi isterim. Bu, ‘cihad ve kıtal ayetleri olmayan bir uysallaştırılmış ve vicdanlara hapsedilmiş İslâm’ tarifinden başka bir anlama gelmiyor.
İslâm sadece ‘barış dini’ ise, Kur’ân-ı Kerim’deki ‘savaş ve cihad ayetleri’ ne oluyor? Kur’an’da ‘Savaş’ anlamına gelen ‘kıtâl’ kelimesi 13 yerde, ‘karşılıklı savaş’ anlamındaki ‘mukatele’ ve türevleri 57 yerde, bu kavramların kökü olan ‘katl’ kelimesi ve türevleri 170 yerde, ‘harb’ kelimesi ve türevleri 11 yerde, ‘cihad’ kelimesi ve türevleri 41 yerde geçiyor. ‘Barış’ anlamındaki ‘silm’ kelimesi ise, ‘barış’ anlamında sadece 6 yerde geçiyor.
Bu noktada sormak istiyorum: Müslüman Kur’an’ın tamamına muhatapken, savaşmayan bir Müslüman tipi, Kur’an’ın önerdiği bir Müslüman tipi olabilir mi? Bu Kur’anı gerçeklerin yanında, ‘Ben rahmet ve savaş peygamberiyim’ buyuran Rasulullah (sav)’in, 10 yıllık Medine hayatında 25 kez bizzat savaşa iştirak ettiği, 50 de seriyye gönderdiği biliniyor. Hâl böyleyken ‘İslâm barış dinidir’ sözünün ne anlama geldiğini; nasıl bir ‘Müslüman tipi’ çizdiğini, dünyanın her yanında Müslüman kanı akıtılırken Müslümanlara nasıl ‘uysal koyun’ olmak öğütlendiğini görmek, bunun arka plânında oluşturulan ‘İslâm’ ve ‘Müslüman’ tipolojisinin farkına varmak lazım.”[28]
Bu kadar değil! “Müslümanların en büyük eksikliği kendilerinin Müslüman olduklarını unutmuş olmaları” diyen yazar Rasim Özdenören, “Zihinsel hicretimizi modern zamanın bize aşıladığı her türlü alışkanlıkları zihnimizden silip İslâm’ın bizim için ön gördüğü ilkeler ne ise o ilkelere sahip çıkmakla gerçekleştirebiliriz,”[29] derken; İslâm “barış” demekse, kabul etseniz de etmeseniz de Tâliban’ı da, El Kaide’yi de, IŞİD’i de bir yere koymak durumundasınız!
Tabii Akif Emre gibi, “İslâmcılık yapmayanların İslâmcılık üzerinde konuşmalarından ibaret olması nedeniyle aldatıcı bir tartışma,”[30] kolaycılığına sarılmazsanız!
Veya Bülent Parmaksız gibi, “Genel anlamda din, özelde İslâm, indirgenerek söylenirse, herhangi bir politik çizgi; hayatı basit anlamda kuran bir sistem; egemenlerin ‘araçsallaştırdığı’ sıradan bir aygıt ve gündelik hayatı belirleyen kurallar toplamı değildir. Bunların daha fazlasıdır…
Hayatı kuşatan bir ‘gerçeklik’ olarak ‘maddi hayat’ kurgusu, varoluşun ‘mana’sı ve ‘amacı’dır. Dolayısıyla İslâm; varoluşun anlamıdır/ amacıdır, yaşam biçimidir, ideolojidir, felsefedir, kültürdür, hafızadır, direniş ideolojisidir, vicdandır, ahlâktır, ‘ruhsuz dünyanın ruhudur’, ‘afyon’dur,”[31] türünden “koca koca laflar” etmezseniz!
Geçerken Bülent Parmaksız’a, “Ilımlı İslâm”ın radikal İslâm ile geçirgenliği ve “IŞİD Bitse de ‘Mehdi’ Bitmez!” gerçeğini anımsatarak Samir Amin’den aktaralım:
“Radikaller denilen politik İslâm akımıyla, daha ‘ılımlı’ görüntü verme gayreti içinde olanlar arasındaki fark önemsizdir. Her ikisinin projesi aynıdır.”
“Siyasal İslâm son tahlilde kapitalist kompradorlaşmaya uyum sağlamaktan başka bir şey değil. Bu yüzden siyasal İslâm’ın ‘ılımlılık’ iddiasındaki versiyonu Müslüman halklar için asıl tehlikeyi oluşturuyor. Radikallerin şiddeti devleti istikrarsızlaştırarak ’Yeni komprador’ iktidara zemin hazırlıyor.”
“Küreselleşmiş liberal kapitalizmle politik İslâm ikilisi arasında çelişki değil, tam bir uyum ve tamamlayıcılık söz konusudur.”[32]
* * * * *
Dikkat; “Kur’an kelimesinin anlamı ‘Okunan’ demektir. Yorumlanan demek değil! Eğer Allah, kitabını başkasının yorumundan dinlemeni isteseydi o zaman adını ‘Okunan’ koymazdı, dinlenen koyardı. Müslüman’ım diyorsan alacaksın kitabını eline, kelime kelime her kelimede ne demek istediğini anlayarak okuyacaksın,”[33] diyen onlar için “Hakikâtin referansı Kur’an”dır[34]
Bunlar böyleyken İhsan Eliaçık’ın, “Çağımızda sol fikirler diye bilinen emek, eşitlik, özgürlük, ezilenlerin yoksulların altta kalanların korunması kollanması ve insanların eşitliği fikri İslâmîyet’e sonradan yamanan bir fikir değildir. Bizzat bu fikirler İslâm’ın birinci dereceden temsili olan Kur’an-ı Kerim’in özünde vardır. Ve bana göre Kur’an’ın bundan başka davası da yoktur,”[35] yolundaki naif öznelliğini bir kenara bırakırsak İslâmîyet, ortaçağ Hıristiyanlığı’nda olduğu gibi bir iktidar biçimidir, her ahval ve şeraitte kendi kurallarını, yani şeriatı uygulamakla egemenliğini sağlar ve de “Devlet kuran tek din İslâm’dır.”[36]
Onlara göre, “İslâm’ın yegâne kaynağı Allah’tır. Allah dinini Cebrail vasıtasıyla elçisine, ondan da kullarına bildirmiştir. Dinin aslı Kur’an-ı Kerim’dir, Sünnet de onun hatasız bir uygulamasıdır.”[37]
“Sahih İslâm bütün farklı ictihad ve yorumlarıyla ‘ehl-i sünnet’ İslâm’ı, sahih olmayan İslâm ise onun dışında kalan yetmiş küsur mezhebin İslâm’ı idi. Son birkaç on yıl içinde ‘modernist İslâm’, radikal İslâm’, ‘siyasal İslâm’, ‘ılımlı İslâm’ çeşitleri piyasaya sürüldü, derken son zamanlarda bir de ‘sivil İslâm’, ‘resmi İslâm veya devlet İslâm’ı’ çıkarıldı,”[38] diyen toptancılık iken; “gerçek İslâm nedir, nerededir? Kim yaşar? Nasıl izah edilir?” soru(n)larının yanıtı meşrebe göre değişmektedir. Bu bağlamda da “Gerçek İslâm bu değil” cümlesi büyük bir tembellik ve kaçıştan başka bir şey değildir!
Kim ne derse desin, nasıl sunmaya kalkışırsa kalkışsın, “Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edenleri ve kafirleri dost edinmeyin. Allah’tan korkun; eğer müminler iseniz,” (Mâide: 57) diyen bir inanç kültürü olarak “İslâmcı için din, siyasettir.”[39]
Tamam, İslâm dininin bir hoşgörü dini olduğu sık sık söylenir. İslâm’ın temel kitabı olan Kur’an’ın Bakara Suresi’nin 256. ayetinde yer alan “Dinde zorlama yoktur” ifadesi bu görüşün temeli olarak sunulur.
Ancak Kur’an’da birçok ayette, Allah’ı inkâr edenler, Allah’a inanmayanlar, kâfir olanlar için, hem bu dünyada hem de öte dünyada verilecek cezaların da ifade edilmiş olmasının, İslâm’da zorlama, baskı, dayatma olmadığı görüşüyle bağdaşıp bağdaşmadığı ve Kur’an’ın bir çelişki içerip içermediği yıllardır tartışılmaktadır. Olanlar İslâm’ın bir hoşgörü dini olduğunu savunanları daha da zor bir durumda bırakacak niteliktedir.
Örneğin Türkiye Bilimler Akademisi üyesi hukukçu İzzet Özgenç, “Gülşen gibi giyinenlere, sokakta öpüşenlere, eşcinsellere ceza verilsin,” deyip “edep ve ahlâka aykırı giyinenlere” Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “hayasızca hareketler” başlıklı maddesine göre ceza verilmesi gerektiğini savunurken; TCK hükümlerinin sadece alenen cinsel ilişki kuranlara değil, “cinsel arzuların tatmini amacına yönelik her türlü davranışa” ceza verilebileceğini ileri sürmektedir![40]
18 Eylül 2022’de LGBTİ+ Karşıtı Miting’de, “Saraçhane’de bu işin fitili ateşlendi, önümüzdeki günlerde Türkiye’nin dört bir yanında bu topluluklar toplanacak” diyen Yazar Abdurrahman Uzun’u kürsüye çıkan Gazeteci Ersin Çelik tamamladı: “Siz buraya gelmeyin diye dünden beri ortalığı ayağa kaldırdılar. Bundan sonra atılacak devasa adımların ilki buydu. Bugün bu yürüyüş başlangıç!”
Ayrıca LGBTİ+’lara savaş açan eski manken Tuğçe Kazaz da şöyle dedi: “Artık Müslüman için sadece ibadet etme dönemi değil, artık uyanma, harekete geçme zamanıdır. Bugün savaşılan unsurlarından bir tanesi için bugün toplandık. LGBTİ lobilerine karşı savaşmak için!”[41]
Bir de kamuoyunda ‘Cübbeli Ahmet’ olarak bilinen Mahmut Ünlü 8 Eylül 2022 tarihinde kaydedilen görüntülerde, “Önümüzdeki günler çok hayır göstermiyor. İlerisi hayırdır ama çok vatan haini var. Çok din-devlet düşmanı var. Onun için bir temizlik de icap edebilir,”[42] dedi!
Daha bir çok örneği sıralamak mümkün. Lakin nihayetinde Murat Belge benzeri liberal aymazlar, “Türkiye’de ılımlı İslâm’dan söz edenler, son analizde, İslâmîyet’le demokrasinin gereklerini uzlaştırmış, demokratik işleyiş içinde iktidar olabilen, gene aynı kurallar içinde iktidardan uzaklaştırılabilir bir partiden söz ediyorlar,”[43] deseler de; işin artık çığırından çıktığını söylemeye gerek yok; görülüyor!
Yeri gelmişken hatırlatmalı: AKP iktidarının ilk yıllarında, “yetmez ama evet”çi liberaller, “ılımlı” İslâmcılarla omuz omuza, “Medine Sözleşmesi”nden, “çok-hukukluluk”tan vb. söz edip duruyorlardı. Şimdilerdeyse İslâmcı camiada kimse “Medine Sözleşmesi”ni zikretmek bir yana, anımsamıyor bile… Neden dersiniz? “Medine Sözleşmesi” söylemi, tıpkı olayın kendisi gibi (siyasal) İslâm’ın iktidara tam hâkim olamadığı, bunun için kendi etki alanı dışında kalanların desteğine ihtiyaç duyduğu bir döneme değginken, günümüzde buna gereksinim duymadığı, kendisini iktidarın merkezinde gördüğü için olmasın?
* * * * *
Toparlarsak: İslâm ve hukuk tartışmasının temelinde şeriat vardır. Şeriatın da temeli, kaynağı, her şeyi Kur’an’dır; bu konudaki modernist düşünsel ve pratik çabalar bir yana… İnsanı çevreleyen hukuk, yasa olarak somutlaşır. Yasayı yapan da “yasama” kurumlarıdır. Referans şeriat olduğunda da tek yasama mercii de dindir/ Kur’an’dır. Bu nedenle arabaların arkasına “Egemenlik Allah’ındır” yazılır. İslâm demokrasisi böyle tecelli ederken; 10-11 Mayıs 2014 tarihinde gerçekleştirilip, Kur’an-ı Kerim’in okunmasıyla başlayan Demokratik İslâm Kongresi’nde İhsan Eliaçık’ın, “Dinin adı İslâm’dır, işleyiş demokrasidir,”[44] demesi abesle iştigaldir.
Ve son bir şey de Ayşe Hür’den: “Müslümanların kendilerinden olanlardan (Müslümanlardan) ne talep ettiğine gelince: Arapçada’ ‘itaat’, ‘biat’ ve ‘din’ sözcükleri aşağı yukarı aynı anlama gelir: ‘Kendini gönüllü olarak bir güce tabi kılmak, gönüllü olarak boyun eğmek, birinin emrine amade olmak, onun hâkimiyet ve otoritesi altında boyun eğmeyi kabul etmek.’
Kur’an’da içinde ‘itaat’ ve ‘biat’ kelimesi geçen pek çok ayet var. (Örneğin Nisa 13, 42, 56, 64, 69, 80, 115, Fetih 10, Al-i İmran 132, Maide 33, 92, Enfal 46, Şuara 108, 126, 144, 150, 179, Ahzab 66 ve başkaları) Özetle İslâm düşüncesi, tanım icabı yönetilenlere direnmeyi öğütlemez. Aksine, İslâmî ekollerin hemen hepsi hukuksal ve siyasal sistemlerini, Allah’a, genel olarak peygamberlere, özel olarak son peygamber Muhammed’e ve ‘ulû’l emr’e itaat etmeyi emreden ayetler üzerine kurarlar.”[45]
Tüm bunlardan “demokrasi”, “adalet”, “eşitlik”, “özgürlük” ve mücadelesi çıkartmak mümkün mü?
14 Eylül 2022 22:41:37, Çeşme Köyü.
N O T L A R
[*] Newroz, Ekim 2022…
[1] Ömer Hayyam.
[2] V. İ. Lenin, Sosyalizm ve Din, çev: Nihal Şen, Evrensel Basım Yayın, 2013, s.11.
[3] Hasan Onat, “Dinde Zorlama Yoktur”, Hürriyet, 9 Temmuz 2014, s.8.
[4] Celalettin Yöyler, “İslâm Barış Dinidir”, Gündem, 1 Mart 2013, s.14.
[5] Hasan Onat, “İslâm’da Asıl Olan Hayat ve Barıştır”, Hürriyet, 21 Temmuz 2014, s.6.
[6] Yıldırım Deniz, “İslâm Sosyalizme Yakın Düşen Bir Din!”, Günlük, 7 Ocak 2011, s.14.
[7] Yusuf Kaplan, “Bir İslâm ‘Antropoloji’si Olarak Şeriat: İnsan/lık ve İhvan (2)”, Yeni Şafak, 12 Ağustos 2013, s.12.
[8] Levent Gültekin, Şatafatlı Mağlubiyet: İslâmcıların İktidarla İmtihanı, Doğan Yay., 2015.
[9] Olivier Roy, Kayıp Şark’ın İzinde, çev: Haldun Bayrı, Metis Yay., 2015.
[10] Can Uğur, “İslâmcılar Demokrasiyi Kendi Ölçütleriyle Belirliyor”, Birgün, Yıl:12, No:449, Cumhuriyet, 18 Ekim 2015, s.12.
[11] Şenay Yıldız, “Türkiye’deki Dönüşümde Kaybeden Gülen Cemaati”, Akşam, 25 Temmuz 2010, s.19.
[12] Rasim Özdenören, “İslâm ve Demokrasi”, Yeni Şafak, 3 Şubat 2013, s.11.
[13] Osman Ünlü, “Müslümanlar Niçin Geri Kaldı?”, Türkiye, 19 Ocak 2015, s.15.
[14] Süreyya Su, “Siyasal İslâma Karşı Sivil Dindarlık”, Cumhuriyet, 16 Temmuz 2015, s.21.
[15] “Karaman: Dinden Soğutuyor”, Cumhuriyet, 23 Haziran 2015, s.5.
[16] Tayfun Atay, “Nakşibendiliği Küreselleştiren Şeyh: Nazım Kıbrısî”, Radikal, 11 Mayıs 2014, s.26-27.
[17] “Prof. Dr. Ali Bardakoğlu: Dindarlık Serbest Pazara Uyarlandı”, Birgün, 12 Kasım 2010, s.8.
[18] Prof. Dr. Niyazi Kahveci, Çağımız ve Türkiye, Sinemis Yay., 2019, s.340.
[19] Defne Samyeli, “Prof. Nevzat Yalçıntaş: Fazla Zenginlik Dejenere Eder!”, Milliyet, 1 Eylül 2013, s.16.
[20] Demir Küçükaydın, “… ‘Terra İncognita’ya Uzaydan Bir Bakış (Marksizmin Yeniden İnşası-02)”, 24 Ocak 2022… https://demirden-kapilar.blogspot.com/
[21] Georgiy V. Plehanov, Tarihte Bireyin Rolü Üzerine, çev: Nahide Özkan, Yazılama Yay., 2014, s.130.
[22] Paul Siegel, Dünya Dinleri ve İktidar, çev: Selin Dingillioğlu, Yordam Yay., 2013.
[23] Mücahit Bilici, “İslâmcılık ve Mukaddesatçılık”, Taraf, 7 Haziran 2014, s.10.
[24] Hayri Hazargöl, “İslâm ve Sol”, Yeni Yaşam, 18 Ocak 2019, s.10.
[25] Hüda Kaya, “İslâm ve Barış Bir İradedir”, Gündem, 26 Ocak 2015, s.5;
[26] IŞİD’in, Ezidiler başta olmak üzere farklı topluluklardan esir aldığı ve seks kölesi olarak kullandığı kadınlara nasıl tecavüz edileceğiyle ilgili fetva yayımladığı ortaya çıktı. ABD özel kuvvetlerinin mayısta IŞİD liderlerinden Ebu Sayyaf’ı öldürdüğü operasyonda ele geçirdiği belgede “sahiplerinin” kadın köleleriyle hangi şartlarda “seks yapacağına” dair ayrıntılı talimatlar bulunuyor. (“IŞİD: Tecavüz Talimatı”, Cumhuriyet, 30 Aralık 2015, s.13.)
[27] Ergin Yıldızoğlu: “Siyasal İslâm ve Şiddet”, Cumhuriyet, 18 Şubat 2015, s.4.
[28] Deniz Kavukçuoğlu, “İslâm Barış Dini midir?”, Cumhuriyet, 17 Ocak 2015, s.13.
[29] Kübra Sönmezışık, “ Rasim Özdenören: Müslüman Olduğumuzu Unuttuk”, Yeni Şafak, 10 Temmuz 2014, s.6.
[30] Akif Emre, “İslâmcılık mı, Müslümancılık mı?”, Yeni Şafak, 23 Mayıs 2013, s.11.
[31] Bülent Parmaksız, “Yabancılaşma, Sol ve İslâm”, Özgür Gündem, 6 Haziran 2016, s.11.
[32] Samir Amin, Modernite, Demokrasi ve Din, çev: Uğur Günsür-Güven Öztürk-Fikret Başkaya, Yordam Kitap, 2016, s.68-69.
[33] Akilah Azra Kohen, Pi, Destek Yay., 2017.
[34] Sefa Mehmetoğlu, “Hakikâtin Referansı: Kur’an”, Özgür Gündem, 22 Ocak 2016, s.14… Ayrıca bkz: Sefa Mehmetoğlu, “Seküler Müslümanlığın Geleceği”, Özgür Gündem, 12 Ağustos 2016, s.14; Sefa Mehmetoğlu, “2. İslâm Kongresi Neyi Hedefliyor?”, Özgür Gündem, 27 Kasım 2015, s.11; Sefa Mehmetoğlu, “İslâmcılar Barışın Neresinde”, Özgür Gündem, 16 Ekim 2015, s.14.
[35] “İslâm ve Sol Çalıştayı”, Yeni Yaşam, 14 Ocak 2019, s.3.
[36] Özdemir İnce, “Din, Devlet ve İktidar”, Cumhuriyet, 1 Mayıs 2022, s.3.
[37] Faruk Beşer, “Dini Bilgiye Ulaşmada Nerede Hata Yapılıyor?”, Yeni Şafak, 22 Mart 2013, s.10.
[38] Hayrettin Karaman, “Sivil İslâm Resmi İslâm”, Yeni Şafak, 16 Şubat 2014, s.2.
[39] Sefa Uyar, “İslâmcı İçin Din Siyasettir”, Cumhuriyet, 9 Ağustos 2022, s.6.
[40] “Gülşen Gibi Giyinenlere, Sokakta Öpüşenlere, Eşcinsellere Ceza Verilsin”, 27 Ağustos 2022… https://kisadalga.net/haber/detay/turkiye-bilimler-akademisi-uyesi-hukukcu-izzet-ozgenc-gulsen-gibi-giyinenlere-sokakta-opusenlere-escinsellere-ceza-verilsin_39755
[41] “LGBTİ+ Karşıtı Mitingden Notlar: Bugün Bu İşin Fitili Ateşlendi”, 18 Eylül 2022… https://avrupademokrat.com/lgbti-karsiti-mitingden-notlar-bugun-bu-isin-fitili-ateslendi/
[42] Sokakların Sesi Ajansı, 19 Eylül 2022.
[43] Murat Belge, “Ilımlı İslâm?”, Radikal, 6 Mayıs 2008, s.11.
[44] Kerem Soylu, “Demokratik İslâm Kongresi’nden Notlar”, Gündem, 23 Mayıs 2014, s.14.
[45] Ayşe Hür, “Medine Vesikası ve Ömer Paktı”, Radikal, 3 Kasım 2013, s.20-21.
Yorumlar