“Rüyayla beslenmeyen rüya kaybolur.” [1] ‘Dünyadan Mektuplar’ında Mark Twain de, “Çünkü soyunuz, bütün o yoksulluğuna karşın, tartış...
“Rüyayla beslenmeyen
rüya kaybolur.”[1]
‘Dünyadan Mektuplar’ında Mark Twain de, “Çünkü soyunuz, bütün o yoksulluğuna karşın, tartışmasız olarak gerçekten etkili bir silaha sahiptir: Gülme. Güç, para, inandırma, destek toplama, baskı yapma -bütün bunlar- yüzyılların çabasıyla devasa bir dalavereyi kaldırabilir, biraz yerinden oynatabilir, biraz zayıflatabilir ama onu bir darbede paramparça edecek olan şey gülmedir,” derken; “İnsanın karakteri en çok nelere güldüğünden belli olur,” vurgusuyla ekler W. Goethe, “Mizah, kendi edebi olmadığı hâlde bir çeşit edebiyattır ve bizi, tabiatı gereği konunun üstüne yükseltir…”[2]
Mizah bir biçem ve topluma bakış açısıdır; nihayetinde insan, ağlamaktan korktuğu için güler ve aslı sorulursa mizahın gizli kaynağı sevinç değil, hüzündür.
Öte yandan mizahta, müthiş bir kurtarıcılık söz konusudur; yani mizah açığa çıkardığı duyarlılıkla bir meydan okumadır.
Bir duyarlılık olan mizah, aynı zamanda müthiş bir uyarıcıdır da…
Bir başka deyişle, “Mizah, ciddi bir şey söylemenin de yollarından biridir,” T. S. Eliot’un işaret ettiği üzere…
Aslı sorulursa mizah çok “ciddi” bir şeydir. Çünkü mizah, kendimizi dünyanın gülünçlüklerine karşı onları alaya alarak savunmanın/ eleştirmenin yoludur.
Nihayet mizah ile bilginin, uygarlığın iki büyük silahı olduğunu unutmadan; Fyodor Dostoyevski’nin, “İnsan gülüşünden anlaşılır,” saptamasının altı özenle çizilmelidir…
* * * * *
Evet, evet gülmek de; güldürerek düşündüren karikatür de çok önemlidir.
Karikatür, İtalyanca “yüklemek” veya “sorumlu tutmak” anlamına gelen “caricare”den türemiş olup; “caricatura” sözcüğü, mecazi anlamda abartmak, alay etmek anlamına gelir.
Bilinen en eski modern karikatür örnekleri, belirli kusurlarını modele dökmek için insanları gözlemleyen Leonardo da Vinci tarafından verilmiştir.
“Karikatür, insanı rahatsız eden bir sanattır” vurgusuyla ekler Hicabi Demirci, “İyi bir karikatürün üç ana unsuru olmalı: İlki ‘humor’, ikincisi desen, üçüncüsü de kompozisyon. Bu üçü buluştuğu zaman mükemmele yakın bir karikatür ortaya çıkmış demektir. Karikatürün zamana karşı dirençli olmasını da katarsak dördüncü unsuru dahil etmiş oluruz.”
Çünkü “Karikatür dediğimiz şey yorum; felsefenin ta kendisi,” Hakan Boyav’ın ifade ettiği gibi…
“Karikatür muhalif bir sanattır. Toplumun fark edemediği çarpıklıklara dikkat çeker. Bir anda bilinçaltına ulaşır. Kişiyi gerçekleriyle yüz yüze bırakır. Karikatürün insanları sarsmasının nedeni de budur. Toplumsal etkisi çok büyüktür. Karikatür bir anda, aniden mesajını verir ve bu da şok edici bir etki yaratabilir. Karikatür çok tehlikeli bir şey aslında... İnsanları sarsar ve mesajını çok net verir.”[3]
Türkiye’deki tarihinde karikatür, egemenlerin elinde oyuncak olduğu kadar, egemenlere karşı mücadele aracı da olmuştur…
Söz konusu tarihte II. Abdülhamit’in gazabına uğrayan Teoder Kasap, 1908 sonrasının Sedat Nuri, Svarselli, Rigopulos’u ile Cemil Cem’i vardır…
Onlara Sedat Semavi’yi, Turhan Selçuk’u, Ferruh Doğan’ı, Nehar Tüblek’i, Ali Ulvi Ersoy’u, Semih Balcıoğlu’nu, Altan Erbulak’ı, Mustafa Eremektar (Mıstık)’ı ve Oğuz Aral’ı, Yalçın Çetin’ı, Tonguç Yaşar’ı, Tan Oral’ı, Tekin Aral’ı, Suat Yalaz’ı, Bedri Koraman’ı, Eflatun Nuri’yi, Mustafa (Mim) Uykusuz’u, Bedri Koraman’ı, İsmail Gülgeç’i de eklemeliyiz…
Lakin önemlileri 1970’li yıllarda, özellikle ‘Gırgır’ dergisi çevresinde toplananlardır…
Ancak unutulmamalıdır ki, egemenler ve aygıtları siyasi mizahtan hiç hoşlanmadıkları gibi, hep onun önünü kesme kavgası verdiler…
“Medya patronları, siyasi içerikli karikatür çizen karikatürcüleri sevmiyor. Siyasilerimiz de, siyasi karikatür çizen karikatürcüleri seven, medya patronlarını istemiyor”ken;[4] elli yılı geride bırakan Nezih Danyal, “Karikatür çizgidir yazı değil. Bu ikisini birbirine karıştırmamak lazım... Nasıl notaların üzerine söz yazdığınızda o artık şarkı oluyorsa bu da öyle. Çünkü karikatür okunmaz ki, ben derdimi sadece çizgilerle anlatmaya çalıştım. Karikatürümün vurucu olmasına, yarayı örtmeyip tedavi edici yöntemi bulmasına uğraştım… Ancak karikatürün eski tadı yok, sadece gönül okşuyor,” derken gazetelerdeki çizerlerin karikatürlerine otosansür uyguladıkları ve karikatürünün düşüşe geçtiğinin altını çizmeden geçemiyor…
* * * * *
Tam da böyle bir kesitte kaybettik; ya da bizi bırakıp gitti İsmail Gülgeç…
Orhan Bursalı onu, “Gülgeç’i Karikatürün Yontucusu olarak gördüm. Bende uyandırdığı izlenim ve duygu budur. Yontuculuğunu, kalemle kâğıt üzerinde ve ayrıca renkler kullanarak gerçekleştirdiği için de bir heykelden çok daha farklı tatta ve estetikte eserler vermiştir,” diye betimlerken, Ülkü Tamer de, “Walt Disney’in Fantasia’sıyla, Dumbo’suyla, Bambi’siyle yarışacak yapıtlar çıkardı ortaya,” diye ekleyecekti…
27 Şubat 1947’de Antep’te doğan İsmail Gülgeç, İzmir’de yetişti. İlkokulu, yakalandığı romatizma yüzünden birinci sınıfta terk etti. Uzun süre hastanede yattı.
Karikatür çizmeye çocuk denecek yaşta başladı. İlk ürünleri ‘Papağan’ mizah dergisinde yayımlandı. 1968’de İzmir’deki Yeni Asır gazetesinde karikatürleri çıktı. Demokrat İzmir, Ege Ekspres ve Devir’de çizer olarak çalıştı. Daha sonra İstanbul’a giderek Milliyet gazetesine girdi; burada Suavi Süalp’le çizgi romanlar çizdi. 1979’da resimlediği Yaşar Kemal’in ‘İnce Memed’i yurtdışında da yayımlandı.
1980 yılında Cumhuriyet gazetesine geçti. Gazetenin yanı sıra Cumhuriyet Kitap’ta da çizdikleriyle büyük üne erişti. ‘Memo’ adlı dizisinde tarihsel olaylardan esinlendi, ‘İnsanlar’ adlı dizisinde ise gündelik yaşamdan görüntüler verdi. ‘Entelektüel Ayı’, ‘Lağım Faresi’ ve ‘İşçi Koyun’ gibi tipleriyle aslında toplumun çeşitli katlarından insanları simgelediği ‘Hayvanlar’ adlı günlük bant karikatürleri çizdi.
Çoğu günlük yaşamdan alınmış esprilere dayalı, yazılı karikatürlerinde, iktidarlarla uzlaşmayan, toplumdaki egemen ve yerleşik anlayışlara zekice yergiler yönelten bütünüyle kendine özgü bir çizerliği sonuna kadar sürdürdü.
1991’de Cumhuriyet’ten ayrıldıysa da bir süre sonra yeniden gazeteye döndü. Daha sonra bir süre Birgün gazetesinde çizdi. Son olarak, ‘Hayvanlar’ dizisi yeniden Cumhuriyet’te yayımlanıyordu.
1986’da Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin düzenlediği mizah yarışmasında ikinci olan ve bugüne kadar yurtiçinde ve dışında birçok karma sergiye katılan Gülgeç, kitap kapakları ve resimleri de yapmıştı. 1988, 1989 ve 1991 yıllarında Karikatürcüler Derneği Başkanı olarak görev yapan Gülgeç’in çizgileri Mustafa Ekmekçi’nin ‘Domuzuna Yazılar’ adlı kitabında yer aldı, Ahmet Ümit’in ‘Başkomser Nevzat/Çiçekçinin Ölümü (2005-Ekim)’ isimli kitabını çizgi-roman olarak resimledi, Yalçın Pekşen’in ‘The Türkler’ kitabını resimledi, ayrıca müzisyen Nazan Öncel’in ‘7’n Bitirdin’ isimli albüm kartoneti için de 12 şarkıya 12 karikatür çizdi. Gülgeç’in yapıtları arasında ‘Hayvanlar ve İnsanlar’, ‘Ormangiller’, ‘Elif’, ‘İkizler’, ‘Suavi Süalp ile Kolombo Şakir’, ‘Hırt Behçet’ bulunuyordu.
Zeynep Oral’ın, “Onun için ne söylesek, az ve eksik kalacak. Benim için o, koltuk değneklerine meydan okuyarak devleşmişti. Engelleri yok sayarak, ortadan kaldırarak, azmiyle, kararlılığıyla devleşmişti. Yaşamı dolu dolu yaşamasıyla devleşmişti. Ama en çok, en çok yeteneğiyle, yaratıcılığıyla, özgünlüğüyle ve mizah gücüyle devleşmişti,” dediği İsmail Gülgeç için Musa Kart’ın, “Mucizenin ta kendisi”…
Yalçın Pekşen’in, “Yaşama ustası”…
Metin Peker’in, “Karikatür sanatına çok büyük katkıları olmuştu” …
Behiç Ak’ın, “Gerçek bir mizahçı”…
Semih Poroy’un, “Karikatürün Aziz Nesin’i”…
Ercan Akyol’un, “Dev bir çizerdi. Çizgisinde engel tanımazdı”…
Turgut Çeviker’in, “Yeri doldurulmaz”… betimlemelerinin altı özenle ve defalarca çizilmelidir…
* * * * *
İlhan Demiraslan, ‘Denizi Çizmek’indeki “Buraya denizi çiziyorsun ya/ Suları mavilere boyuyorsun/ Kayıkları koyuyorsun üstüne/ Sabahı serinliği koyuyorsun/
Buraya denizi çiziyorsun ya/ Balıkların iri görüntüsünü/ Ağları çiziyorsun martıları/ Sonra martıların gürültüsünü/
Buraya denizi çiziyorsun ya/ Kayıkları çiziyorsun geride/ Umudu çiz alın yazısını çiz/ Ayazı da çiz alın terini de/
Balıkçıları çiz balıkçıları/ Geceyi de çiz doğacak günü de/ Yoksulluğu çiz çaresini de çiz/ Sömürüyü de çiz sömürüyü de,” dizelerindeki üzere çizen Semih Balcıoğlu gibi…
Aslı sorulursa “Denizi çizmiştir. Balıkçıları, martıları, Kız Kulesini, kayıkları. Sömürüyü de çizmiştir, yoksulluğu da. İstanbul’a reva görülen zulmü, plansız çarpık kentleşmeyi, deniz kirliliğinin önlenemez iç acısı boyutlarını da. İnce mizahını elden bırakmadan, her zamanki usta işi çizgileriyle önemli bir yapıt bırakmıştır bize,”[5] Semih Balcıoğlu…
* * * * *
Nihayet Turhan Selçuk…
Ayşe Emel Mesci’nin ifadesiyle, “Onun karikatürlerinde en çarpıcı yanlardan biri çelişkiyi yakalama ve onu eşsiz bir kompozisyon ustalığı içinde tam olması gereken yere oturtma becerisidir. Bu ‘rölyef etkisi’ sadece resim ve çizgi sanatında değil, görsel sanatların hepsinde büyük önem taşır. Bu noktada da sanatçının ustalığı kadar, bilinci de belirleyici olur. Turhan’ın çizgileri gibi keskin bilinci, ülkesine, dünyaya ve evrene yönelik aydınlık, duru bakışı onun bir kavga uzamı, bir çelişkiler yumağı gibi örülmüş karikatür dünyasında ‘ilk görünen gerçekler’in altını kazımaya yönelir her zaman. Sıradan gerçeklere bambaşka bir ışık tutup onları mercek altına alıverir. Somut gerçekliklerin indirgenerek değil, özlü, yalın çizgilerle ve zıtlıkların yarattığı büyüteç etkisiyle yeniden üretildiği çok özel bir sanattır Turhan Selçuk’un mizahı…”
Çünkü Yusuf Ziya Ortaç’ın, “Uluslararası çapta grafik mizah ustası” diye yorumladığı Onun için Yaşar Kemal’in yargısı da, “İnsan karikatürde de bir Çehov, bir Sait Faik, bir Mansfield olabilir,” türündendir…
Nihayet “Turhan Selçuk’un yapıtlarında Yunus’un soluğu, Nesimi’nin ezgisi, Nâzım’ın türküsü vardı…”[6]
Üçü de çizgileriyle meydan okudular vasatın çürüten egemenliğine.
Ve bir eleştiri silahı olarak kalemin gücünü bir kez daha ortaya koydular.
Onları her anışımızda, hüzünlü ve minnet dolu bir gülümseyiş yerleşecek dudaklarımıza…
29 Mart 2011 10:01:33, Ankara.
N O T L A R
[*] Newroz, Yıl:5, No:172, 4 Mayıs 2011…
[1] Antonio Porchia, Yeni, No:2, Kış 2011, s.34.
[2] W. Goethe, Goethe Der ki, çev: Gürsel Aytaç, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 534, 2’inci baskı, 1986, s.227.
[3] Ahmet Öztürklevent, “Mizah, Hele Kara Mizah Ciddi Bir Şey”, Cumhuriyet Kitap, No:1055, 6 Mayıs 2010, s.13.
[4] Muammer Olcay, “Karikatürün Sadeliğinden Yanayım”, Cumhuriyet Kitap, No:1055, 6 Mayıs 2010, s.13.
[5] Turgay Olcayto, “Semih Balcıoğlu”, Evrensel, 2 Ekim 2010, s.11.
[6] Şakir Balkı, “Ölümünün 1. Yılında Turhan Selçuk”, Cumhuriyet, 7 Mart 2011, s.2.
Yorumlar