“Sen türküler söyle ve gülümse küçüğüm, çünkü sesinin ırmağıyla yeşerecek hasretin bozkırları.” (Ahmet Telli.) 12 Haziran 20...
“Sen türküler söyle
ve gülümse küçüğüm,
çünkü sesinin
ırmağıyla yeşerecek
hasretin bozkırları.”
(Ahmet Telli.)
12 Haziran 2011 seçimleri arifesinde Edip Cansever’in, “Dışarı çıkmadık, çünkü hep dışarıdaydık/ İçeri girmedik, çünkü hep içerideydik…” dizelerinde betimlenen otoriter bir cenderedeyiz…
Neo-liberal saldırı tektipleştiren kuşatıcılığıyla, farklı ve dik duran her şeye saldırıyor.
Lafı uzatacak değilim; görünen köy kılavuz istemezken; arife de tarif gerekmez.
Hayır; coğrafyamız demokratikleşmiyor. Hemen hemen her şey, daha da ağırlaşıyorken; baskılar ve inkâr artıyor.
13 Haziran’ın kestirilemediği, hatta 14 Haziran’ın ise bir hayli müphem olduğu gidişatta adetten olduğu üzere, “seçimlerin önemi”nden söz edecek değilim.
Küçümsenmemesi, abartılmaması gereken seçim(ler), nihayetinde seçimdir.
Seçimler, hükümeti değiştirir, değiştirebilir.
Ancak seçimle sistemin değiştiği, değiştirilebileceği hiç mi hiç görülmemiştir.
Seçimler, herkesin durduğu yerden hareketle düzenin sınırları içinde değiştirmek içindir.
Hepsi bu ve bu kadar.
* * * * *
Bu çerçevede seçimleri de ezilenlerin/ ötekileştirilenlerin mücadelesinin bir parçası olarak görenlerden birisi olduğum için, düzen partilerinin sosyalistler gibi devrimci Alevi ve Kürt temsiline kapılarını kapattığı koordinatlarda parlamentoda onların doğrudan temsilcileriyle yer almasına önem atfediyorum…
Özellikle toplumu İttihat ve Terakki zihniyetiyle tektipleştirip, dizayn edenlerden İslamcı muhafazakârların dayatmalarına uzanan egemenlik koşullarında sömürü altındakilerden, kimlik gaspedilmiş ya da tehdit altındaki mağdurların, yoksullarının sorunlarını -mümkün olduğunca- egemenlerin insafına bırakmamak için demokratik seçenekleri ortaya koymak ezilenlerin tarihsel bloğunu örmek için gereklilik arzediyor…
İşte tam da bunun için Dario Fo gibi, “Burjuvazinin sözcüsü olmaktansa, proletaryanın köpeği olurum,” diyen birisi olarak 12 Haziran 2011 seçimlerinde Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blok’undan Ertuğrul Kürkçü’yü, Akın Birdal’ı, Levent Tüzel’i, Sırrı Süreyya Önder’i, Ferhat Tunç’u, Leyla Zana’yı, Hatip Dicle’yi, Emine Ayna’yı, Sabahat Tuncel’i, Gülten Kışanak’ı, Bengi Yıldız’ı, Ayla Akat Ata’yı, Selahattin Demirtaş’ı…
Ankara’dan aday olan Sincan F-Tipi’ndeki bağımsız sosyalist aday Hasan Coşar’ı…
Nihayet Alevileri seçeneksiz kalmaktan kurtaran Turgut Öker’i destekliyorum…
* * * * *
Alevilerin “ulusal sol” ile “liberaller”in tuzaklarını aşarak, AKP ve CHP’nin kuyruğuna takılmadan, devrimci-demokratik kimlik talepleriyle parlamentoda yer almaları emek-özgürlük-eşitlik mücadelesini güçlendirecektir…
Çünkü böylesi bir adım yıllardır emek-özgürlük-eşitlik mücadelesi güçlerini felce uğratan resmi ideolojik boyunduruğun sarsılması açısından başat önemdedir.
Özellikle AKP, CHP, MHP ve benzeri düzen partilerinin aday listelerinin, neyin ne olduğunu yeterince net biçimde sergilediği tabloda; “Alevi açılımı” yalanına sarılarak AKP’li cellatlarına “aşık” olanlardan, CHP ile karşılıksız “aşk” yaşayanların -başlarına gelenlere karşın!- ısrarının traji-komikliği ortayken; “Zorunlu Din Dersleri Kaldırılmalı…” “Madımak Müze Olmalı…”, “Cemevlerine Özgürlük…”, “Gerçekten Eşit Yurttaşlık…” diye haykıran, Turgut Öker Aleviler için ileri bir adım seçeneği sunuyor…
* * * * *
Evet O, Aleviler için ileri bir adım seçeneği sunuyor…
Turgut Öker’i -AB konusundaki üzere katılmadığım görüşleri olsa da-, Alevilerin devrimci-demokratik taleplerini, resmi ideolojiye esir olmadan parlamentoya taşıyacak ileri bir adım olduğu için Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blok’undan zikrettiğin adaylar ve Hasan Coşar gibi destekliyorum…
Çünkü Turgut Öker için “CHP veya başkaca bir düzen partisi ile milletvekili pazarlığı yapmadı ve Alevi isminin, iradesinin özgürce kendisini gelecekte parlamentoda temsil edebilmesi için, belki de ancak bu yolla 88 yıldır yedek lastik duruma düştükleri ve her seferinde büyük bir oy ile parlamentoya gönderdikleri CHP’den kurtulabilmenin yegâne yolu olan bağımsız adaylığı seçti,” deniyor…
Bu çok olumludur…
Çünkü Onun için “Gençlik yıllarında devrimci mücadelenin içinde yer aldı. Bedel ödedi, hapislerde yattı. Seksenli yılların cuntalı yaşamı onu uzak gurbetlere mecbur etti,” notu düşülmüş…
Bu hepimize, “Anlatılan senin hikâyendir,” sözünü anımsatan devrimcilerin yaşanmış, ödenmiş bedel öyküsüdür…
Çünkü Onun için “Sadece Alevilere değil, bu ülkenin tüm ezilmişlerine, tüm horlanmışlarına, tüm ötekileştirilmeye çalışanlarına hizmet”ten yana olduğundan söz ediliyor ki, bu da çok önemlidir…
Tüm bunlardan dolayı destekliyorum Turgut Öker’i; B. Brehct’in, “Demeyecekler karanlıktı o zamanlar ama diyecekler aydınlar neden sessiz kaldılar,” uyarısını anımsayıp/ anımsatarak…
25 Mayıs 2011 08:59:55, Ankara’dan.
Yorumlar