“Sınavlarda, aptallar akıllıların yanıtlayamayacağı sorular sorarlar.” [1] KPSS (ve onunla bağıntılı) faciayı duymamış olmazsınız… Deveye so...
“Sınavlarda, aptallar akıllıların
yanıtlayamayacağı sorular sorarlar.”[1]
KPSS (ve onunla bağıntılı) faciayı duymamış olmazsınız…
Deveye sormuşlar, “Neren eğri?” diye, yanıt malum: “Nerem doğru ki?”...
KPSS faciası… Türk(iye) kapitalizminin neresi doğru ki, sınavları, eğitimi düzgün olsun…
Sürdürülemez çürüyen kapitalizm gün geçtikçe içinden çıkılmaz bir hâl alırken; egemen eğitim açısından ise çocuklar, gençler kobay, veliler “sağımlık inekler” gibi...
Herkes gelecek endişesinde. İşsizlik yüzde 14’te kemikleşmeye yüz tuttukça, eğitimli işsiz sayısı bile 1.5 milyona yaklaştıkça, aileler, çocukları için daha da endişeleniyor ve umutlu-umutsuz “eğitime” sarılıyorlar. Tabii ki gücü yetenler ya da yetirmeye çabalayanlar... Olmayanlar, çaresiz, umutsuz. Birçok aile, elindeki avucundakinden fedakârlık yapıp “eğitime” harcama yapıyor, çocukları dershaneye gönderiyor, özel üniversitelerde okutuyorlar, bir diploma için…
Ailenin çocuğunun geleceği ile ilgili telaş, iyi bir “eğitim” için çırpınışa yöneldikçe, yükselen talep, beraberinde ticari eğitim arzını, metalaşmayı, o da eğitimdeki kepazeliği beraberinde getiriyor…[2]
KPSS’den, zikredilen ve zikredilmeyen ötekilere kadar, hemen hepsi söz konusu kepazeliğin kefaretini oluşturuyor…
Öncelikle bunun altını çizmek gerek.
Bir dostumdan aldığım “uyarı”dan hareketle kaleme aldığım bu yazı, KPSS faciasına olduğu kadar, aynı zamanda kaçınılmaz olarak coğrafyamızın temel soru(n)larından biri olan yolsuzluk(lar)a değinecek…
Kapitalizme mündemiç olan yolsuzluk, aslında Türk(iye) için bir sermaye birikimi/ talan alanı özelliği taşırken; binlerce somut örnekten hareketle, “Yolsuzluk ‘yasadışı’ kapitalizm, kapitalizm ise yasal yolsuzluktur,” diyebiliriz…
Elbette bunun öncesi de var; kamu hizmetinin menfaat karşılığı yapılmasının tarihi bir hayli eski bu topraklarda... Ama Osmanlı tarihçileri rüşvet kapısını ilk keşfeden vezir olarak Kanuni’nin damadı sadrazam Rüstem Paşa’nın ismini ve rüşveti tarifeye bağlamasını anarlar...
Tarihsel bağıntılarıyla ekonomi-politik bağlamlı sosyolojik olgu olan yolsuzluğun, toplumsal çürümenin bir parçası ve göstergesi olduğu tartışma götürmez…
* * * * *
“Yolsuzluk” deyip geçmeyin; hele ki Türk(iye) toplumunda!
Bilinir “Yolsuz”; yolunu kaybetmiş, yanlış yollara sapmış, uygunsuz işler yapan anlamında dilimize yerleşmiştir. “Yolsuzluk” ise parasal işlerde çıkar sağlamak üzere yapılan girişim anlamına gelir.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün, ‘Küresel Yolsuzluk Raporu’na göre, sadece “gelişmekte olan” veya “geçiş ekonomileri”nde politikacılar ve bürokratların aldığı rüşvet yılda 20-40 milyar dolar seviyelerine ulaşmışken; ya da ‘PricewaterhouseCoopers’ın araştırmasına göre, dünyanın önde gelen şirketlerinin yüzde 42’si rakiplerinin rüşvet verdiğine inanıyorken; bu konuda uzun tahlillere gerek yok…
Zeki Gündüz’ün Türkiye’deki yolsuzlukların, dünyaya taş çıkartacak boyutlarda ve biçimlerde olduğunu örnekleriyle anlattığı somut olgu/ olayları sıralamak yeter de artar bile…
Bunlar böyle olunca KPSS’den diğerlerine, olup-biten şaşırtıcı olmasa gerek; tıpkı, “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavında soruların sınava girecek adaylar tarafından kopyalandığı ortaya çıktı. Üstelik Sınav Kurulu’nda görevli kişinin de aynı sınava gireceği son anda fark edildi,”[3] haberinde olduğu gibi…
* * * * *
Evet bir ahtapot gibi toplumu sarıp sarmalayan çürümüşlüğün KPSS ve ÖSYM facialarındaki üzere eğitim alanına da sıçraması, şaşırtıcı değil ama, “acı”dır…
Çünkü “teorik ve soyut” olarak, yeni yetişen kuşaklar ve gençlik için sınavların yaşamsal öneme sahip olduğuna inanıyorsanız... Her yıl 4 milyona yakın çocuk ve genç sınavlar için onca para ve emek sarf ediyorsa... Dershaneleri ve özel dersleri ile birlikte yılda 20 milyar dolar ciroya sahip devasa bir sömürü alanı olarak sınav sektörü doğmuşsa... Buna bir de Türkiye’deki genç işsizler oranının dünya ortalamasının iki katını bulduğunu, her dört gençten birinin işsiz olduğunu eklersek meselenin önemi kendiliğinden ortaya çıkar…
Ancak biliyoruz ki KPSS skandalı ne ilk, ne de “son”dur.
Çünkü birileri adına cevap hazırlayan, “tez” yapan firmalar oluşmuşsa, kim ne diyebilir?
Evet, eğitiminde ticarileştirildiği koordinatlarda, piyasa kurallarının (yolsuzluk da dahil) işlemesinde şaşırtıcı bir şey yok…[4]
Murat Yülek gibi, “Eğitim, kalkınmanın ve zenginleşmenin temel itici gücüdür… Eğitim aynı zamanda önemli bir ekonomik sektördür… Eğitim para içindir!”[5] derseniz böyle olması kaçınılmazdır!
Kapitalist iktidarın kendi hakikâtini, hakikât rejimini yolsuzluklarla pekiştirmesi, tesadüf olmasa gerek!
Buna bir de üniversitelerin evrensel bilimin öğretildiği ve üretildiği yer olmaktan çok, ticari kaygı ve kodlarla biçimlendirildiğini eklemek gerekmiyor mu?
‘Courrier International’ dergisinin 24-30 Haziran 2010 tarihli nüshasında ‘Üniversite Nereye Gidiyor?’ başlıklı uzun bir makale yayımladı.
Makalede İspanyol ‘El Pais’ gazetesinden alınmış ilginç bir karikatürle konunun içeriği çok güzel açıklanıyor. Karikatürde bir üniversite reklamı şöyle diyor: “Eski üniversitemizi bilginin shopping center’i yapacağız”. Karikatürde doktora almış bir genç adam, başarılı bir genç mezunun büyük neşesiyle kollarını açmış “Bir doktora satın aldım.” diyor.
‘Der Spiegel’ dergisinin 12 Temmuz 2010 tarihli nüshasında da aynı konuda ‘Humboldt yerine Siemens’ adlı bir makale var. Alt başlığında “Ehliyetsizlik, parasal zorluklar ve sorumsuzluk üniversite eğitimini nasıl tahrip ediyor,” yazmışlar…
Örnekler çoğaltılabilir… Ama en önemlisini “es” geçmeyelim:
Londra’daki Middlesex Üniversitesi, dünyaca ünlü felsefe bölümünü “mali olarak sürdürülemez” gerekçesiyle kapatmaya kalkınca felsefe öğrencileri fakülte binasını işgal ettiler.
Middlesex Felsefe Fakültesi’ne yönelik bu saldırı, bir istisna değil. Sermayenin dünyasında, giderek artan bir oranda, tüm bilgi üretme süreçleri sermaye birikim süreçlerinin gereksinimlerine göre yeniden düzenleniyor, eğitim kurumları, öğrenim yeri olmaktan, meslek edinme kurumlarına dönüşüyor. Bu madalyonun bir yüzü, öbür yüzündeyse, sermaye egemenliği altında yaşanan yaşamın “değerlendirilmesine, eleştirilmesine”, “yoksun olduğumuz şeyleri düşünmeye, hayal etmeye” olanak sağlayan eğitim dallarının, başta özellikle felsefe olmak üzere tasfiye edilmesi çabası gözleniyor. Bu iki süreç önümüzdeki dönemde daha da hızlanacak…
* * * * *
Cemal Candaş’ın ifadesiyle, “Dünyanın hiçbir ülkesinde bizdeki gibi bir sınav rezaleti yaşanmamaktadır. Bu rezalet eğitim yöneticilerinin beceriksizliğiyle açıklanamaz. Çok bilinçli olarak kaos yaratılıp bulanık suda balık avlanmaktadır.”
Hızla sıralayalım:
i) Bu eski bir hikâyedir; örneğin Şükran Soner, son dönemde KPSS ve YGS’deki kopya ve soruların çalınmasının bir benzerinin 7 Temmuz 1973 yılında yaşandığını belirterek, “Son dönemde yaşanan skandallarda iktidarın suçu var. YÖK’e gerekli bütçe ayrılmıyor, kadro verilmiyor ve bütün sınavlar YÖK’te toplanıyor ve YÖK bu yükü kaldırmıyor,” demiştir.
ii) KPSS’de ortada bir soru(n) olduğu kesindir. Ama bu sorunun nereden kaynaklandığı bir türlü bulunamamaktadır!
Ancak biraz dikkat, hiç de girift olmayan bu sorununun çözümünü kolaylaştıracaktır
Örneğin 2010 KPSS sorularının sınav öncesinde sızdırıldığına ilişkin tartışmada, ilk somut iddia Türk Eğitim Sen’den geldi. Türk Eğitim Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, soruların sınav öncesinde ele geçirildiğini ve servis edildiğini ispat eden belgelere ulaştıklarını öne sürdü.
Koncuk, KPSS’den önce eğitim bilimleri sorularının ham hâlinin Uludağ Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği’nden 2007’de mezun olan B.S’nin hotmail uzantılı elektronik posta adresine gönderildiğini tespit ettiklerini öne sürdü. B.S’nin Isparta’da yaşadığı öğrenildi.
İsmail Koncuk’un, “B.S’nin e-mail adresine soruların önceden sızdırıldığı yönündeki iddiaları”nı YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan yalanladı!
Özcan’ın refleksine ne anlam vermeli?
Konuya ilişkin bir not: Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) Genel Başkanı Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, kamuoyunda ÖSYM tarafından yapılan bazı sınavlar üzerindeki şaibelerin konuşulduğunu belirterek, gerçek suçluların tarikatlarla işbirliği içerisinde çalıştığı vurgusuyla, “Her geçen gün yeni yeni bulgular çıkmaktadır ve bu skandala karışanların bazıları tutuklanmıştır. Gerçek suçluların tarikatlarla kol kola olduğu bilinmesine karşılık, henüz bu yönde bir adım atılmamıştır ya da atılmak istenmemektedir,” dedi.
iii) Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) skandalının, tüm emniyet birimlerinin sınavdan iki gün önce uyarılmasına rağmen önlenemediği ortaya çıktı. 10-11 Temmuz 2010’daki sınavdan önce 8 Temmuz 2010’da Ağrı’dan yapılan bir telefon ihbarında, sınava girecek bazı adaylara cevapların cep telefonlarıyla ulaştırılacağı bilgisi verildi… Ancak KPSS öncesinde yapılan ihbar ve uyarılara rağmen, Eğitim Bilimleri testi sınavının iptaliyle sonuçlanan skandal önlenemedi.
Bu bir beceriksizlik midir, öyle olması gerektiği için mi böyle olmuştur?
iv) Kamu Personeli Seçme Sınavı’ndaki (KPSS) kopya skandalından sonra, Yükseköğretime Geçiş Sınavı’nda (YGS) da kopya çekildiği ortaya çıktı.
Orta öğretimden yüksek öğretime geçişte iki aşamalı sınavın birinci aşaması olan ve 11 Nisan 2010 günü yapılan 1 milyon 512 bin 450 adayın katıldığı YGS’ye ait matematik sorularının yanıtlarının, Diyarbakır’dan Türkiye’nin 16 değişik ilindeki öğrencilere SMS yolu ile gönderildiği belirlendi.
YÖK konuyla ilgili inceleme başlattı. Ardından da ÖSYM Başkanı Prof. Ünal Yarımağan, 11 Nisan 2010’da yapılan üniversiteye giriş sınavlarının ilk basamağı olan YGS’nin iptal edilmesini gerektirecek hiçbir bulguya rastlanmadığını bildirdi.
Geçerken bir not: Eskişehir Emniyet’inde görev aldığı sırada Hanefi Avcı’nın 4 ay yürüttüğü YGS’deki kopya olayının şüphelilerine ulaşılması için yapılan çalışmalar sonuç aldı. Metin Gökçen adındaki adayın evine yapılan baskında el konulan cep telefonundaki mesajlarda bulunan matematik bölümüne ait cevap anahtarından sonra gözaltına alındı. Daha sonra 16 ilde belirlenen 108 isimde ÖSYM Başkanlığı’na bildirilerek aralarında sınava girenlerin ortak cevaplarının belirlenmesi ve buna göre bir değerlendirilme yapılması istendi. Ancak polisin 4 ay önce yazdığı yazıya ÖSYM yanıt vermedi! Buraya dikkat…
Bunun üzerine ÖSYM yetkilileri YGS’deki kopya iddialarıyla ilgili olarak konunun eski bir olay olduğunu ve 4 aydır emniyet ve ÖSYM arasında bu konuda iletişim hâlinde olunduğunu ifade etti.
v) Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS), Tıpta Uzmanlık (TUS), Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitime Giriş (ALES), Yükseköğretime Geçiş (YGS) ve Lisans Yerleştirme (LYS) sınavlarındaki yolsuzlukların, kopya faaliyetlerinin özel olarak yurt dışından getirilen kulaklık, fotoğraf çeken kol saati, kol saati biçiminde telefon gibi ultra teknolojik cihazlarla ve dudak uçuklatan cihazlarla, profesyonelce gerçekleştirildiği asla unutulmamalıdır…
Bu veri bile, neyin, nasıl olduğunun kanıtıdır…
vi) Ortada bir sızdırma olduğu “net”…
Abbas Güçlü bu noktada uyarıyor: “Devlet Denetleme Kurulu, Savcılık ve YÖK Denetleme Kurulu’ndan dışarıya sızan bilgilere bakıldığında, gelişmelerin hiç de YÖK ve ÖSYM lehine gerçekleşmediğini görüyoruz.
Ama daha da vahimi, eğer bu bilgiler doğru ise ÖSYM’nin sadece kopyacılara göz yummakla kalmayıp, kamuoyunu yanlış yönlendirdiği de ortaya çıkar ki, işte bunun artık savunulacak bir yanı kalmaz.
Denetleme kurullarının raporlarından sızan bilgilere göre, KPSS’nin kopyacı şampiyonlarından bazıları, cevap anahtarı dışında hiçbir şeyle ilgilenmemiş. Soru kitapçığındaki, bırakın sosyal bilimlere yönelik soruları, matematik sorularını bile hiç kalem oynatmadan hiç yanlışsız çözmüşler! Hayret ki hayret...”
vii) Sızdırma konusunda yine Abbas Güçlü, “Tek yönlü bir sızma ya da çalınma olayı olduğunu sanmıyorum. Çok farklı amaçlarla soru sızdırılıyor iddiaları her zaman gündemdeydi,” derken; Eğitim-İş Başkanı Yüksel Adıbelli, AKP’nin iktidara geldiği 2002’den bu yana tüm merkezi sınavlardaki sızdırma olaylarının büyük artış gösterdiğine dikkat çekti.
Bu arada “ÖSYM merkezindeki bilgisayarların IP adreslerinin, soruların gönderildiği e-mail hesabının ortaya çıkmasından sonra değiştirildiği ortaya çıktı. Gelişmeler soruların ÖSYM’den sızdırıldığı iddialarını güçlendirdi”.[6]
viii) KPSS’deki iddialarla ilgili ÖSYM’de aramalar sürdürülürken Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı (ALES), Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS), Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) ve Lise Giriş Sınavı’nda (LGS) kopya çekildiği ve bunu organize ettiği savıyla 8 ilde, 36 kişi gözaltına alındı.
MHP kökenli kişiler olduğu iddia edilen gözaltına alınanlar arasında, Gazi Üniversitesi öğretim görevlisi O. A. U’nun suç örgütünün lideri olduğu dile getirildi. Bu kişinin geçmiş dönemde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin danışmanlığını da yaptığı öne sürülüyor. Örgütün yöneticileri arasında gösterilen Z. B’nin eski Ülkü Ocakları başkanlığı ve 2007 genel seçimlerinde de MHP’den milletvekili adayı olduğu dile getiriliyor. Bu bir…
İkincisi, “Şaibeli KPSS soruşturması kapsamında ÖSYM’de 10 gün aradan sonra yeniden inceleme başlatıldı. Soruşturmada KPSS ile “Kafes”çiler arasındaki bağlantılar da araştırılıyor,” diyen ‘Taraf’ın “iddialar”ı…
Üçüncüsü de Baki Saçı’nın, KPSS ve cemaat odaklı iddialarla ilgili olarak da şu bilgileri verdiği ifadesinde: “Yalvaç’ta lise son sınıfa giderken 2004 yılı içinde Gölcük Dershanesi’ne üniversiteye hazırlık için gittim. Dershanenin yöneticileri cemaatçi olup, Fethullah Gülen cemaatine bağlıydılar. Zamanla beni de bu cemaate yakınlaştırdılar. Ben bu şekilde cemaati tanıdım. Ancak, cemaat yönelik herhangi bir olaya karışmadım, herhangi bir etkinlikte bulunmadım.
Aynı yıl üniversiteyi kazanınca dershanenin müdür ve öğretmenleri Bursa’da ‘yerimiz, yurdumuz, evimiz var, senin bu evde kalmanı sağlarız. Ayrıca sana burs da veririz. Sana çeşitli imkânlar sunarız’ demeleri üzerine tavsiyelerine uyup ailemin ekonomik durumunun da iyi olmaması nedeniyle Bursa’da 4 yıl boyunca Fethullah Gülen cemaatine ait evlerde benim gibi öğrencilerle bir arada kaldık.”
Saçı, ifadesine şöyle devam etti: “4 yıl boyunca toplam 4-5 değişik evde değişik şahıslarla kaldım. Bu evlerde abilerimiz vardı. Bu abiler evi yönetiyordu, evin temizliğinden yemeğine kadar onlar yapıyordu. Bazen toplu namazlar kılıyorduk. Bana herhangi bir baskı yapılmadı. Dinsel, siyasal anlamda bir eğitim de almadım. Bursa’da kalmış olduğum süre içinde cemaatin üyesiydim. Ancak okul bittikten sonra ilişkimi kestim.
Arkadaşım Koşucu’nun bildiğim kadarıyla aynı cemaatle bağlantısı vardır ama ne derecede olduğunu bilemiyorum. Mustafa Süleyman İnanıcı’nın ise herhangi bir cemaatle bağlantısı yoktur. Soruların Koşucu’ya ne şekilde geldiğini bilemiyorum. Bu sorular belki cemaat bağlantılı da olabilir. Cemaatten birileri Koşucu’ya göndermiş olabilir. Ancak tam emin değilim.”
En akla yakını üçüncüsü…
ix) Burada bir parantez açarak ekleyelim: Abbas Güçlü, “KPSS ile ilgili soruşturma dallanıp budaklanarak devam ediyor. Ne zaman biteceği ve nerelere kadar uzanacağı tam bir muamma… ÖSYM, YÖK, MEB ve eğitime yön veren diğer tüm kurumlar, büyük bir şaşkınlık içerisindeler ve zaman zaman ciddi anlamda kontrol zafiyeti yaşıyorlar,” derken; Betül Kotan da ekliyordu: “KPSS iddialarının araştırılmasıyla ÖSYM’de ciddi bir güvenlik açığı olduğu ortaya çıktı.”
Soru(n) böyleyken; KPSS’nin de “maliyeti”ne görmek gerek: Örneğin KPSS’nin sınava giren adaylara maliyeti en az 720 milyon TL…
KPSS için her adayın ortalama iki oturuma girdiği varsayıldığında, 2010 yılında 3 milyon 789 bin 331 kişinin başvurduğu sınav için ödenen ücret toplamda 227 milyon 359 bin 860 lirayı buluyor. Ancak masraflar bununla bitmiyor. Adayların yüzde 10’unun dershaneye gittiği varsayıldığında ve ortama dershane ücreti 1000 TL olarak hesaplandığında dershaneler için toplam 378 milyon 933 bin 100 TL harcanıyor. Fiyatları 8-25 TL arasında değişen kitap masrafları da buna dahil edildiğinde, bir adayın ortalama 30 TL kitap harcaması yaptığı düşünülürse 113 milyon 679 bin 930 TL de kitaplar için ödeniyor. Böylece sınava girmek için yapılan masraflar 719 milyon 972 bin 890 TL’ye ulaşıyor.
2010 KPSS’de sadece cumartesi sabah oturumuna katılan adaylardan 35 TL, cumartesi sabah ve sonraki üç oturumdan birine giren adaylardan 55 TL, cumartesi sabah ve diğer üç oturumdan ikisine giren adaylardan 75 TL, tüm oturumlara giren adaylardan ise 95 TL ücret alındı. Adaylar ayrıca başvuru sırasında 3 lira ve şifre almak için 2 lira ödedi. Toplam 3 milyon 789 bin 331 adayın başvurduğu sınava başvuran adayların 1 milyon 370 bin 565’i lisans, 1 milyon 812 bin 103’ü ortaöğretim, 606 bin 663’ü de iki yıllık önlisans mezunu oldu.
KPSS’ye artan ilgi yeni bir sınav sektörünün de başlangıcı oldu. Bugün sayıları 4 bin 193’ü bulan özel dershaneler son yıllarda peş peşe KPSS kursu düzenleme izni almaya başladı. Bu dershanelerin sadece yarısının KPSS kursu verdiği düşünüldüğünde bile rakam çarpıcı boyutlara ulaşıyor. Her kursta 200-300 adayın öğrenim gördüğü dershanelerde, KPSS öğretmenlik sınavına girecek adaylar için 260 saatlik bir kursun maliyeti 1300 ila 1500 TL arasında değişiyor. Yalnızca genel yetenek ve genel kültürden KPSS lisans sınavına hazırlanmak isteyen adayların, 240 saatlik bir kurs için en az 700 TL’yi ceplerinden çıkarması gerekiyor. 500 saatlik KPSS ön lisans ve ortaöğretim kurslarının maliyeti ise ortalama 1500 TL. Ortalama 1000 TL’lik bir kurs maliyeti için adayların sadece yüzde 10’unun dershaneye gittiği varsayıldığınsa bile toplamda 378 milyon 933 bin 100 TL ödendiği ortaya çıkıyor.
KPSS lisans sınavı için genel yetenek ve genel kültür kitap setinin (6 kitaplık) ücreti ise 40 TL’yi buluyor. CD’leriyle birlikte bazı eğitim setlerinin ücreti 110 TL’ye kadar çıkıyor.
Konu anlatımlı kitaplar 20-25 lirayı bulurken fiyatı yarı yarıya inen ikinci el kitaplar hızla tükeniyor. Bir kitabevine günde ortalama 50 aday kitap satın almaya geliyor. Kitabevleri arasında yılda 500 kitap satan da var 10 bin kitap da.
Müthiş bir sömürü sektörü değil mi?
Evet, “Sınavlar… öylesine büyük bir sektör hâline geldi ki, milyar dolarlar konuşuluyor. Yani hem rantı büyük hem de işlevi...”[7]
x) ÖSYM Yürütme Kurulu üyesi Abdullah Çavuşoğlu, “Ortada cenaze vardı sahiplendik, faili beklemeden iptale karar verdik,” derken KPSS’nin ve (TUS gibi) öteki sınavların iptali, birçok şeyi aksattı ve mağdur etti; tabiri caiz ise “kurunun yanında yaş da yandı”…
xi) Bir ara sonuç: “Ortaya çıkan kanıtları unutmaz ve doğru bir bakış açısıyla üstüne gidersek, asıl suçluları; kopyadan ekonomik, siyasi, ideolojik rant sağlayanları ortaya çıkarabiliriz,” diyor İhsan Çaralan, gerçekten de haklı…
xii) Ve nihayet KPSS’den ÖSYM’ye, neye ne “önlem” alırsanız alın; hangi biçimi verirseniz verin; hiçbir şey değişmeyecek!
Durmadan, biçimi yenilenen yolsuzluklar üretip, şu haberdeki trajik çürümeyi üreteceksiniz!
Bakın haber ne diyor: “Konya’nın Karapınar ilçesinde Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) birincisi olan A.K. (21), üniversiteye kaydını yaptırdıktan sonra cebinde 3 TL kalınca, bir kadının kolundaki çantayı kapkaç yöntemiyle çaldı. A.K. polis tarafından kısa sürede yakalanırken, kapkaç yaptığı çantanın içinden sadece 5 TL çıktı”![8]
4 Ekim 2010 19:45:14, Ankara.
N O T L A R
[*] Newroz, Yıl:4, No:150, 27 Ekim 2010…
[1] Oscar Wilde.
[2] Devlet, eğitim görevini atabildikçe sırtından atmaya, olmadı, bütçesini daraltıp kalitesizleştirmeye meyilli. Devlet okullarında, üniversitelerinde 17 milyon dolayında öğrenci var. Bunun 12 milyonu ilköğrenim öğrencisi, 3.5 milyona yakını ortaöğrenim öğrencisi. 1.5 milyon da üniversite, yükseköğrenim öğrencisi. Aşağıdan yukarıya sistem eliyor. Okullaşma, ilköğrenimden itibaren düşüyor ve üniversite kapısında iyice daralıyor. (Mustafa Sönmez, “Eğitim Panayırı...”, Cumhuriyet, 26 Temmuz 2010, s.12.)
[3] “Bir Sınav Klasiği Daha”, Cumhuriyet, 3 Ekim 2010, s.10.
[4] Anayasa kurallarına aykırı üniversite kuruluşları arttı. Son bir yılda 26 vakıf, 20 devlet üniversitesi kuruldu; ülkemizdeki üniversite sayısı, 102’si devlet, 52’si vakıf olmak üzere 154’e ulaştı. İktidar, kendi görüşüne uygun vakıf üniversitelerine burs desteği vermeye hazırlanıyor. (Bülent Serim, “Yükseköğretimde Olumsuz Gelişmeler”, Cumhuriyet Bilim Teknoloji, Yıl:24, No:1225, 10 Eylül 2010, s.7.)
[5] Murat Yülek, “Eğitim Para İçindir!”, Zaman, 22 Ağustos 2010, s.9.
[6] Mahmut Lıcalı-Alican Uludağ, “… ‘KPSS Köstebeği’ IP’yi Değiştirmiş”, Cumhuriyet, 2 Eylül 2010, s.9.
[7] Abbas Güçlü, “Sınav Cumhuriyeti’nde Olur Böyle Şeyler!”, Milliyet, 29 Ağustos 2010, s.22.
[8] İhsan Yalçın, “YGS Birincisi Kapkaçta Yakalandı”, Milliyet, 10 Eylül 2010, s.3.
Yorumlar